Aids ve Kanserler

Aids ve Kanserler

AİDS’in seyri sırasında bazı kanserler dikkati çekecek kadar sık olarak görülmektedir. Bunlar, Kaposi sarkomu, lenfomalar, dil, rektum ve anüs kanserleridir.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Aids Belirtileri ve Teşhis

AIDS’li Bir Hastanın Özellikleri

Hasta 60 yaşından daha gençtir.
Homoseksüel ve biseksüel erkekler
Damardan ilaç zerkeden toksikomanlar
Kan transfüzyonu alanlar
Hemofilik hastalar
AlDS’li hastalarla cinsel ilişkide bulunanlar
Yukarıdakilerin çocukları

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Aids nasıl Bulaşır?

Aids Hastalığı Nasıl Bulaşır? Aids Hastalığı Hakkında Bilgi
Cinsel Temasla ve Diğer Yollarla Bulaşan Hastalıklar

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Aids ve Epidemiyoloji

Aids Hastalığında Epidemiyoloji

Epidemiyoloji, bir hastalığın toplumlarda veya çeşitli bölgelerde dağılışını ve sıklığını inceleyen bilim dalıdır. Biz bu bölümde AİDS’in dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkışını, dağılışını ve sıklığını kısa­ca anlatacağız.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Cinsel iktidarsızlığa doğal tedaviler

Uzmanlar, birçok erkeğin korkulu rüyası haline gelen cinsel iktidarsızlık ve cinsel güçsüzlük problemlerinin kontrollü ve düzenli beslenme ile üstesinden gelinebileceğini belirtiyor. Badem, enginar, fındık, karabiber ve kereviz gibi yiyecekler cinsel iktidarsızlık problemlerine şifa olabilir.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Kuruyemişin faydaları

AY ÇEKİRDEĞİ FAYDALARI
Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Multipl Skleroz (MS) Hastalığı

1. MULTİPL SKLEROZ NEDİR?

Multipl Skleroz (MS) iki önemli bölümden, beyin vemscleros Multipl Skleroz (MS) Hastalığı omurilikten oluşan merkezi sinir sistemine ait bir hastalıktır. Merkezi sinir sisteminde sinir liflerini çevreleyen ve koruyan miyelin isimli yağlı bir doku vardır ve bu doku sinir liflerinin elektrik uyarılarını iletmelerine yardımcı olur. MS’de miyelin skleroz adı verilen nedbeler bırakarak birçok bölgede yok olur. Hasar gören bu bölgeler plaklar veya lezyonlar olarak da bilinir. Miyelin sadece sinir liflerini korumakla kalmayıp, görevlerini yerine getirmelerini de sağlar. Miyelin yok olduğunda veya hasar gördüğünde, sinirlerin beyine giden veya beyinden gelen elektrik uyarılarını iletebilme kapasiteleri kesintiye uğrar ve bu durum çeşitli MS belirtilerini (semptomlarını) ortaya çıkarır.
MS bulaşıcı değildir. Aile hiç kimse hastadan bu hastalığı kapmaz.

2. BU HASTALIĞIN NEDENLERİ NELERDİR?
MS’in kesin nedeni bilinmese de, birçok araştırmacı miyelin hasarının vücudun immün sisteminin (bağışıklık sisteminin) anormal bir yanıtından kaynaklandığına inanır. Normal koşullarda, immün sistem virüsler veya bakteriler gibi yabancı “istilacılara” karşı vücudu korur. Otoimmün hastalıklarda vücut istemeyerek kendi dokularına saldırır.
MS’de ise, saldırılan madde miyelindir.
Bilim adamları miyeline saldırması için immün sistemi tetikleyenin ne olduğunu henüz bilmiyor. Birçoğu çok sayıda faktörün devreye girdiğini düşünüyor.

3. MS BELİRTİLERİ (SEMPTOMLARI) NELERDİR?
Belirtiler merkezi sinir sisteminin hangi bölgelerinin etkilendiğine bağlı olarak ortaya çıkar. Herkes aynı şekilde etkilenmez. Belirtiler sadece kişiden kişiye değişiklik göstermekle kalmayıp, aynı kişide zaman içinde de değişiklik gösterebilir. Bu belirtiler ciddiyet ve süre açısından da çeşitlilik gösterir.
MS’i olan bir kişi genellikle birden fazla belirti yaşar ancak bu belirtilerin hepsi herkeste görülmez.
Belirtiler, halsizlik, karıncalanma, hissizlik veya duyu zayıflaması, koordinasyon zayıflığı, yorgunluk, denge problemleri, görme bozuklukları, istemsiz hızlı göz hareketi (nistagmus da denir), titremeler, spastisite veya kas sertleşmesi, bozuk konuşma, bağırsak veya mesane problemleri, yalpalayarak yürüme (ataksi), cinsel işlev sorunları, ısıya hassasiyet ve kısa süreli bellek sorunları, hüküm veya muhakeme problemlerinden (kognitif problemler) oluşur. Ciddi durumlarda MS kısmi veya tam felce neden olabilir.
MS’i olan kişilerin çoğunda bu belirtilerin tamamı görülmez.

155341 Multipl Skleroz (MS) Hastalığı4. MS TANISI NASIL KONMAKTADIR?
Tek başına hiçbir test MS tanısı koyamadığı için çeşitli test ve yöntemlere gerek duyulur. Bu testler şunlar olabilir;
* Doktorun geçmiş belirti ve bulguların varlığını araştıracağı tıbbi öykü.
* Ayrıntılı bir nörolojik muayene.
* Beyin ve omuriliğin kesin ve oldukça detaylı görüntülerini veren ve görece yeni bir görüntüleme biçimi olan MRI (manyetik rezonans görüntüleme).
* “Uyarılmış potansiyeller” adı verilen ve merkezi sinir sisteminin belli bir uyarıya verdiği yanıtı ölçen çalışmalar.
Daha az kullanılan ancak tanının olağandan daha zor olduğu durumlarda faydalı olan diğer bir inceleme de:
* Spinal kanalı çevreleyen sıvının (serebrospinal sıvı veya SSS) bileşimini araştıran beyin omurilik sıvısı incelemesi.

5. İKİNCİ GÖRÜŞLERİ – TANIYI DOĞRULAMAK İÇİN – ALMAK İYİ BİR FİKİR Mİ?
Hasta sadece bir doktorla görüştüyse, hiç kuşkusuz ikinci bir görüş almak mantıklı olur. Tanıyı doğrulatma ilk doktorunuzu aşağılamaz veya üzmez. Başka bir uzmana sevk edilmek için doktor tavsiyesi alabilir veya MS derneklerine telefon edebilirsiniz.

6. BİR SONRAKİ AŞAMA NE OLACAK?
Bunu hiç kimse gerçekten bilmiyor; ancak hasta ve doktorun kişisel durum üzerine mutlaka bir konuşma yapması önerilir.
Hastanın en sık duyacağısözler “öngörülemez” ve “değişken” sözleridir. MS sadece kişiden kişiye büyük oranda değişiklik göstermekle kalmayıp, aynı kişide zaman içinde de değişiklik gösterir. Bu öngörülmezlik ile yaşamak MS ile yaşamanın parçasıdır.
Birçok kişi şiddetlenme dönemleri geçirir. Bunlar yeni belirtilerin ortaya çıktığı akut ataklar, veya varolan belirtilerin daha ciddi hale geldiği nüksler olarak da isimlendirilirler. Şiddetlenmeleri genellikle düzelme dönemleri (remisyonlar) izler ve bu remisyonlar hastayı nüks öncesi haline geri döndürebildikleri gibi, geriye bazı sakatlıklar da bırakabilirler. Bu MS biçimi genellikle nüks-remisyon gösteren MS olarak isimlendirilir. (Relapsing-remitting MS)
Her MS aynı olmaz. Bazı kişilerde birkaç ciddi atak görülür veya hiç görülmez, bunun yerine belirtilerin sürekli kötüleştiği ve zaman içinde sakatlığın ortaya çıktığı da görülebilir. Erken bir nüks-remisyon dömemini sürekli kötüleşme durumu izleyebilir, ki bu durumda sekonder progresif MS ismini alır. Veya başlangıçtan itibaren ilerleme mevcut olabilir ve bu durumda primer progresif MS ismini alır. Şekil ne olursa olsun MS herhangi bir zamanda duraklayabilir.
İlk birkaç yıllık MS deneyi, hastalığınuzun vadeli seyrinde hasta ve doktor için muhtemelen en iyi yol gösterici olur. Geçmişte MS’i olan başka hastaların bakımını da yapmış bir doktor, hastanın durumu ile ilgili başka görüşlere de sahip olabilir.

7. MS KALITSAL MIDIR?
MS doğrudan doğruya kalıtsal olmamak ile birlikte çalışmalar ailesel eğilimin varolduğunu ortaya çıkadılar. Bu durum da kardeşlerin veya diğer yakın akrabaların hastalığı geliştirmelerinin bir ölçüde daha mehtumel olduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, MS’i olan kişilerin yüzde 80’inde MS’i olan yakın bir akraba görülmez.

8. MS KİMLERDE GÖRÜLÜR?
MS kadınlarda erkeklerin neredeyse iki katı bir oranda görülür. Birleşik Devletler’de yaklaşık 350.000 kişinin MS ile yaşadığı tahmin ediliyor. Bazı karmaşık MS olgularına tanı koymak zor ve bulaşıcı bir hastalık olmadığı için olguların bildirilmesi zorunlu yok. Bu nedenle MS’i olan kişilerin gerçek sayısı sadece tahmin yoluyla hesaplanabiliyor.
Bütün dünyada MS tropikal iklimlere nazaran ılıman iklimlerde daha sık görülüp ve beyaz tenli, özellikle de ataları Kuzey Avrupalı olanlar arasında daha sık ortaya çıkıyor.

9. MS’İ DURDURACAK VEYA TEDAVİ EDECEK HERHANGİ BİR TEDAVİ VAR MI?
Bilinen bir tedavi mevcut değil. Ancak atakların sıklığını veya ciddiyetini azaltan ve özürlülük artışını yavaşlatan yeni tedaviler bulunuyor. Umut veren ilaçlar üzerinde da çalışmalar sürüyor. MS tedavisi oldukça hızlı değiştiği için doktordan güncelleşmiş tavsiyeleri almak üzere temas içinde olmanız iyi bir fikir. Ulusal MS Derneği de yeni gelişmeleri almak için bir bilgi kaynağıdır.
Türkiye için telefon numaraları:
1) Türkiye MS Derneği Genel Merkezi: 0212 275 22 96 – 275 22 97
2) Türkiye MS Derneği Ankara Şubesi: 0312 440 02 65
3) İzmir MS Derneği: 0232 238 88 88
4) Bursa MS Derneği: 0224 442 83 00

10. BELİRTİLERİ İYİLEŞTİRMEYE YÖNELİK HERHANGİ BİR TEDAVİ MEVCUT MU?
Evet. Örneğin, kaslardaki sertleşme bazı ilaçlarla azaltılabilir. Spastisite ve yorgunluk fizik tedavi rehabilitasyon tedavisi ile de tedavi edilir.
Mesane problemleri bazen çeşitli ilaçlar ile iyileşme gösterebiliyor. Kendi kendine kateter takma gibi teknikler kolayca öğrenilebilir. İdrar yolları enfeksiyonlarının hemen tedavi edilmesi ve yeterli sıvı alımı başka mesane komplikasyonlarını önlemeye yardımcı olabilir. Bağırsak problemleri hacimi artırmaya yönelik diyet, fitiller ve ilaçlarla tedavi edilebilirler. Yakıcı, ağrılı veya sıra dışı duyular ilaçlarla tedavi edilebilirler. Kognitif problemlerle ise rehabilitasyon ve eğitim ile başedebilir.

11. REHABİLİTASYON NE SAĞLAYABİLİR?
Fizik tedavi (FT) zayıflamış veya eşgüdüm bozukluğu olan kasların kuvvet kazanmalarına yardımcı olabilir. FT düzenli hareket egzersizlerini, germeyi, yürüme eğitimini ve bastonları, yürüteçleri ve diğer yardımcı aletleri en iyi şekilde kullanmayı, nakil eğitimini (yani örneğin, tekerlekli sandalyeden arabalara geçmeyi öğrenmek) ve toplam fonksiyonu ve dayanıklılığı iyileştirmeye yönelik kuvvetlendirme egzersizlerini kapsayabilir.
Rehabilitasyon tedavisi (RT) günlük yaşamda bağımsızlığı iyileştirmeye hedefler. RT giyinme, kendine düzen verme, yemek yeme ve araba kullanma tekniklerini öğretir ve koordinasyon ve kuvvetlenmeye yönelik egzersizler de sunabilir. Bir rehabilitasyon terapisi evi veya işyerini güvenilir ve bağımsız hareket edilebilir mekanlar halinde düzenlemek için aletler ve yollar tavsiye edebilir.
Konuşma tedavisi kasların zayıflaması veya kötü koordinasyonu nedeniyle konuşma veya yutkunma zorluğu çekenler için iletişimi kolaylaştırır. Konuşma terapistinin kullandığı teknikler egzersizi, ses eğitimini veya özel aletlerin kullanımını içerebilir.

12. EGZERSİZ YARDIMCI OLUYOR MU?
Tek başına egzersiz MS’i düzeltemez ancak genel sağlığı iyileştirebilir ve kullanılmamaktan veya etkinsizlikten kaynaklanan komplikasyonların önüne geçebilir. Egzersiz iştah ve uykuyu düzenlemeye yardımcı olduğu ve kendini iyi hissetmeye katkıda bulunduğu için düzenli bir egzersiz programı fiziksel olduğu kadar psikolojik avantajların da elde edilebilmesini sağlar.

13. YA İŞ HAYATI? İŞVERENLERİN NELERİ BİLMESİ GEREKLİDİR?
Kişiden kişiye değişiklik gösteren MS’in, dolayısıyla iş durumu üzerindeki etkisi de değişiklik gösterir.
Bir krizin ortasında iken -gerek tanının hemen sonrasında, gerek belirtilerin birdenbire canlandığı bir sırada- işle ilgili büyük kararlar vermek pek akıllıca olmaz. İlk olarak, acil sorunlardan kurtulmak için hastanın kendisine zaman tanıması gerekir. Sonra seçeneklerini anlamasına yardımcı olacak bilgi toplaması önerilir.
Hastanın konulan tanıyı iş arkadaşlarına ve patronuna açıp açmaması kişiye kalır. Eğer tıbbi bir muayeneyi gerektiren bir iş imkanı sunuluyor ise, tanı ve/veya belirtiler konusunda dürüst olmanız iyi olur.

14. MS CİNSELLİĞİ ETKİLER Mİ?
MS ile bağlantılı her şey fiziksel belirtilerden duygusal etkisine dek cinsel hayatı etkileyebilir. Ancak bu cinsel problemlerin başarılı bir şekilde tedavi edilemeyecekleri anlamına gelmez. MS’i olan kişiler tatminkar bir cinsel yaşam yaşayabilirler.
Birkaç önemli öneri:
* Eşinizle duygularınızı paylaşmaya çalışın.
* Dürüstçe iletişim kurun.
* Fiziksel belirtilerle ilgili tıbbi tedavi görün.
* Fiziksel olmayan problemler için bir psikoterapist veya cinsel terapi konusunda uzmanlaşmış bir danışmana da başvurulabilir.

15. MS’İ OLAN BİR KİŞİDE DEPRESYONA SIK RASTLANIR MI?
MS tanısı konulduğunda veya MS kötüleştiğinde hasta korku, şaşkınlık, kontrol kaybı ve bir ızdırap duyabilir. Şu ya da bu zamanda MS’i olan kişilerin yüzde 30 ila 40’ı doktorların hafif ya da orta derecede depresyon olarak tanımladıkları öküntüye girmektedirler. Depresyon bu hastalığın neden olduğu hasarın doğrudan bir sonucu da olabilir. Depresyon ilaçlarla ve danışmanlıkla tedavi edilebilir.
Kendini rahatsız hisseden hastanın, yardım istemenin zayıflık değil, güçlülük olduğunu unutmaması gerekir. Ve bir uzmana sevk etmesi için doktoru ile konuşması önerilir.

16. AİLE DANIŞMANLIĞI YARDIMCI OLABİLİR Mİ?
Bütün aile MS ile yaşar. İş, oyun -neredeyse herşey- açısından ailenin gündelik alışkanlıklarını değiştirebilir ve herkes bundan etkilenir. Danışmanlık hizmeti vermek bütün ailenin hastalığı alışmasına yardımcı olabilir.

17. ÇOCUKLARA MS’İ ANLATMANIN EN İYİ YOLU NEDİR?
Küçük çocuklar temel, basit açıklamalara ihtiyaç duyarlar. Konuları gizlemek yerine tartışmak her yaştan çocuk için daha faydalı olur. Çocuklar genellikle ailelerinin düşündüğünden daha esnektirler ve acı gerçekleri kabul edebilirler. Hiç kuşkusuz, bütün çocukların MS ne getirirse getirsin güvenilir olacaklarına ve bakılacaklarına dair güvence duymaya ihtiyaç duyarlar.

18. GEBELİĞİN MS ÜZERİNDE BİR ETKİSİ VAR MI?
Çalışmalar gebeliğin MS’in uzun vadeli seyrini değişikliğe uğratmadığı gösteriyor. Bununla birlikte, birçok kadın gebelik sırasında bir remisyon yaşıyor ve ardından doğum sonrasındaki belirtilerde geçici bir artış gösteriyor.

19. STRES MS’İ KÖTÜLEŞTİRİR Mİ?
Stresin MS’e neden olduğuna veya kötüleştirdiğine ilişkin kanıt yok. Ancak MS’i olan kişiler stresle de mücadele tekniklerinden fayda görebilirler:
* Olabildiğince aktif olun -zihinsel ve fiziksel açıdan.
* Zamanı enerjiyi koruyacak şekilde kullanın.
* Yaşamı basitleştirin -öncelikler koyun.
* Gevşeme/meditasyon egzersizlerini öğrenin.
* Çözülmesi zor sorunlar için yardım alın.
* Eğlenceye zaman ayırın ve mizah duygunuzu koruyun.
* Gerçekçi hedefler ve beklentiler oluşturun.
* Değiştirilemeyecek olanı kabul edin.

20. SİGARA VE İÇKİ İÇMEK MS’İ ETKİLER Mİ?
Sigara içmenin MS’i kötüleştirdiğine ilişkin kanıt yok. Ancak sigara nefes darlığına, akciğer enfeksiyonlarına eğilimli olmaya ve kalp düzensizliklerine neden olabilir -bunlar sakatlığa katkıda bulunabilecek bulgular olup kuvvet azlığı ve ince beceri koordinasyon bozukluğu nedeniyle bu belirtileri gösteren kişi sigara kullanıyorsa, yangına neden olabilir.
İçki içme ince beceri bozukluğuna, denge bozukluğuna ve kötü konuşmaya neden olur. Aynı zamanda muhakemeyi kötüleştirir ve davranışı değiştirir. Yine alkolün MS’i kötüleştirdiğine dair kanıt olmasa da bütün bunlar varolan nörolojik bulgulara eklenmektedir.

21. SICAKLIK MS’İ NASIL ETKİLER?
Sıcaklık MS’i kalıcı bir şekilde kötüleştirmez. Ancak hepsi olmasa da, MS’i olan birçok kişi sıcak ve nemli havanın, sıcak bir banyo veya duşun veya ateşin belirtileri geçici olarak kötüleştirdiği görüşündeler. Günün sıcağından kaçınmak ve sıcak su yerine ılık suda banyo yapmak iyi olur. MS’i olan birçok kişi buz torbaları, buzlu içecekler ve ılık banyolarla serinlemenin belirtilerin azalmasına yardımcı olduğunu düşünüyorlar.

22. LOKAL YA DA GENEL ANESTEZİ TEHLİKELİ MİDİR?
MS’i olan bir kişi için genel anestezinin taşıdığı riskler herhangi birinin taşıdığı riskle yaklaşık aynı olup yalnız bir istisna bunun dışında tutulur: Ciddi, ilerlemiş MS’i olanlar önlem alınmasını gerektiren solunum problemlerine sahip olabilirler.
Allerjisi olmayan hastalar için sadece novokain gibi sık kullanılan lokal anestezilerden kaçınmak gerekmez. Doğum sırasında kullanılan epidural anestezi gibi omurilik anestezileri daha problemli olabilir. MS’i olan çok sayıda kişi epidural anesteziyi iyi tolere edebilse de, bazı nörologlar yöntemde olası komplikasyonların olduğunu düşünüp, bu yöntemi önermiyorlar.

23. GRİBE KARŞI AŞI YAPTIRMAK GEREKLİ MİDİR?
Grip aşısı tartışmalıdır. Grip aşıları bazı kişilerde MS belirtilerinde bir artışa neden olabiliyor. Bununla birlikte, grip aşılarının şiddetlenmelerin sayısında bir artışa neden oldukları fikrini destekleyecek kanıt da halihazırda mevcut değildir.
Öte yandan, grip gibi viral enfeksiyonlar ve şiddetlenmeler arasında bir ilişki olduğuna ilişkin yeterli kanıt vardır. Gribi izleyerek bir şiddetlenme yaşamış kişiler grip aşısı olmayı düşünebilirler. Bir kural olarak, immünsupresif ilaçlar kullanan kişilerin her türlü aşılamadan kaçınması gerekir.

24. MS’İ OLAN BİR KİŞİ İÇİN HERHANGİ BİR DİYET ÖNERİSİNDE BULUNULABİLİR Mİ?
MS’in diyete bağlı bir nedeninin olduğuna ilişkin bilimsel kanıt yoktur, bu nedenle özel bir diyete gerek duyulmaz. Birçok “MS diyeti” mevcuttur ancak bunların hiçbirinin uzun vadede etkili olduğu kanıtlanmamıştır.
İyi dengelenmiş yemekler genel sağlık için çok önemlidir, bu nedenle hastanın ne yediğine dikkat etmesi esas alınır.

25. ALTERNAİTF TEDAVİLER YARDIMCI OLUR MU?
Akapunkturun, yoganın, görselleştirme ve gevşeme tekniklerinin veya katkılı gıdaların (vitaminler dahil) MS üzerinde kanıtlanmış bir etkisi yoktur. Bununla birlikte, bazı kişiler alternatif tedavilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olduğunu düşünüyorlar.
MS’i olan bir kişi, kendine yardımcı olan her tekniği seçebilir. Ancak alternatif bir tedavi görmeye karar vermeden önce, bu tedavinin potansiyel risklerini, yararlarını ve maliyetini araştırması önerilir. Ayrıca planlarını doktoru ile konuşması tavsiye edilir.
8710535998390643757 7429820655317778755?l=dogadansifa.blogspot Multipl Skleroz (MS) Hastalığı

Popularity: unranked [?]

Kanseri ve Menapozu Yenin !

kadin Kanseri ve Menapozu Yenin !

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Yılda en az bir kez jinekolojik muayene şart

jinekolojik muayene Yılda en az bir kez jinekolojik muayene şart
Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Obezler iktidarsızlığa daha yatkın

obez Obezler iktidarsızlığa daha yatkın
Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Devamını Okuyun

AMNİOSENTEZ

SİTOGENETİK AMAÇLI AMNİOSENTEZ NEDİR?16-18 gebelik haftaları arasında anne karnına batırılan bir iğne ile rahim içine girilmesi ve amnion sıvı örneğinden yaklaşık olarak 20 mL alınmasından ibarettir. Bu sıvı daha sonra kültür ortamında bırakılarak içindeki bebeğe ait hücrelerin üremesi ve inceleme için yeterli sayıya ulaşması beklenir. Daha sonra hücrelerin kromozomları incelenerek, kromozomların muhtemel sayısal ve yapısal anomalileri saptanır. Kromozom anomalisi saptanması durumunda da aileye durum ayrıntılı olarak bildirilir. Bebeği aldırma ya da aldırmama kararı aileye aittir.AMNİOSENTEZ RİSKLERİ NELERDİR?Düşük riski (% 0.5 oranında olup amniosentezi yapan kişinin deneyimi arttıkça bu risk oranı azalır)Fetusun çok nadir olarak amniosentez iğnesinden zarar görmesiFetusun ya da plasentanın infenksiyon kapması (Oldukça nadir olarak ve sıklıkla amniosentezden sonraki 24 – 72. saatler arasında gelişir)
Erken doğum Sıvı kaçağı (Amniosentez sırasında 1-2 gün sürebilir)Kan uyuşmazlığında izoimmunizasyon artabilir. Bu yüzden amniosentez sırasında kan uyuşmazlığı iğnesi yapılmalıdır.Kramp (Amniosentez esnasında veya sonrasındaki kısa süre içerisinde görülebilir. Görülmesi çok anlamlı değildir.)ALINAN SIVI NE KADAR SÜREDE YERİNE KONUR?Amniotik sıvı bebeğin idrar çıkartması ile oluşur. Amniosentezle alınan sıvı bir kaç saat içerisinde yerine konur. NE ZAMAN AMNİOSENTEZ UYGULANIR?35 yaş ve üstü gebelerde, Daha önce kromozomal bozukluğu olan bebek doğuranlardaÜçlü testte risk saptanması durumunda,Anne ve/veya babada kalıtsal hastalık mevcudiyetinde, Anne ya da baba adayına dengeli translokasyon (karşılıklı parça değişimi) taşıyıcılığı ya da diğer yapısal kromozom kusurlarının olduğunun bilindiği durumlardaTekrarlayan düşüklerde, Yakın akrabalarda kromozomal bozukluk mevcudiyetindeDaha önce NTD’li ( Nöral Tüp Defektli ) bebek doğurma öyküsü ya da anne veya baba adayında NTD varlığında, Rutin veya ayrıntılı ultrasonda bebekte bozukluk saptanması durumunda.AMNİOSENTEZ NASIL YAPILIR?Kadın doğum uzmanı ultrason aracılığıyla fetusu ve plasentayı görür. Fetusun durumuna göre en güvenli yaklaşım noktasını seçip bu bölgede cilt temizlenir. Amniosentez iğnesi denilen ince bir iğne bu noktadan uterusa (rahime) doğru sokulup 20 ml kadar sıvı alınır. Sonra iğne çekilir ve gerekli yara bakımı yapılır. Hekim tekrar ultrason ile fetusun durumunu ve kalp atışlarını kontrol ederek uygulamayı bitirir.
AMNİOSENTEZ SONUÇLARI NE KADAR SÜREDE RAPOR EDİLİR?Test sonucu normal şartlarda en geç 3 hafta içerisinde rapor edilir. Ancak hücrelerin ürememesi (incelenebilecek sayı ve nitelikte hücrelerin olmaması) ya da yavaş üremesi gibi nadir görülen durumlarda rapor edilme süresi uzayabilir.AMNİOSENTEZ SONUÇLARI NE KADAR GÜVENİLİR?Kromozom incelemesinin sonucu ‘normal’ çıkmışsa, incelemenin hatalı olma ihtimali çok çok düşüktür. Sonuç ‘anormal’ olarak gelmişse gerekli görüldüğünde kordosentez gibi bir yöntemle bu sefer bebekten kan örneği alınarak ‘anormal durum’ un doğrulanması gerekebilr. TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER GENETİK KAYNAKLI OLABİLİR Mİ?Yapılan araştırmalar kendiliğinden olan düşüklerin % 50’sinden bir kromozom anomalisinin neden olduğunu göstermiştir. Bir kromozomun eksik veya fazla olması genellikle düşükle sonuçlanmaktadır.Kromozomal yapıdaki bu hatalı durum tesadüfen ortaya çıkabileceği gibi anne ya da babanın kendilerine herhangi bir etkisi olmayan dengeli kromozomal anomaliler taşımalarından da kaynaklanabilir. Bu nedenle iki veya daha fazla düşük öyküsü olan ailelere kromozom analizi, bir sonraki gebelikleri için de prenatal tanı önerilir. KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ (KVB) NEDİR? Koryon villus biyopsisi, bebeğin plasentasından ultrason kontrolü altında ince bir iğneyle 5 mg kadar doku parçasının alınmasıdır. Bu doku parçasının incelenmesi ile bebekte, araştırılan genetik hastalığın var olup olmadığı belirlenebilir.KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ KİMLERE VE NE ZAMAN UYGULANIR? KVB, prenatal tanı yapılması gereken pek çok durumda uygulanır. Özellikle de tek gen hastalıkları adını verdiğimiz, DNA incelemeleri ile geni tespit edilebilmiş ve tanıları konulabilen hastalıklarda tercih edilir. İdeal olarak 9-11. gebelik haftalarında uygulanır. KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ’NİN RİSKLERİ NELERDİR? Enfeksiyon; anne açısından en önemli sorundur. Vajinal yolla gerçekleştirilen koryon villus biyopsilerinde karın bölgesinden girilerek yapılan KVB’ ne göre daha çok karşımıza çıkmaktadır. Leke tarzında kanama da sık görülen diğer komplikasyondur. KVB, ayaktan yapılan bir işlem olmasına rağmen hastalara iki hafta süreyle ağır iş yapmaları ve cinsel ilişkide bulunmaları yasaklanır. Koryon Villus Biyopsisi uygulanmasından sonra düşük meydana gelebilir ancak bunun oranı ile ilgili kesin bilgi vermek güçtür. Anne yaşı ve yeterli örnek alabilmek için yapılan girişim sayısı bu oranları etkiler. Genel olarak deneyimli kişilerce uygulanan Koryon Villus Biyopsisinin yaşa bağlı düşük oranını %1.2 artırdığı kabul edilmektedir. KROMOZOM ANOMALİSİ NEDİR? Genetik yapımızı, hücre çekirdeğinde bulunan 46 kromozom belirler. Bu kromozomlarda yapısal ya da sayısal problemler, kromozom anomalisi ve buna bağlı ağır zeka geriliği, iç organlara ait anomaliler, el-ayak anomalileri, gelişme geriliği gibi bir dizi klinik bulgu ile sonuçlanır. Kromozom anomalileri, prenatal tanı konulan hasta grupları arasında kesin tanı koyma olasılığı en fazla olan gruptur. KORDOSENTEZ NİÇİN UYGULANIR? Kordosentez genellikle gebeliğin 18. haftasından sonra uygulanan bir prenatal tanı yöntemidir. En sık olarak, ailenin geç başvurması, daha önce uygulanan prenatal tanı yöntemlerinin başarısız olması veya şüpheli sonuç elde edilmesi, ultrason muayenesinde anomali saptanması gibi bebeğin kromozom yapısının hızla belirlenmesi gereken durumlarda ve kalıtsal kan hastalıklarında uygulanır.KORDOSENTEZİN RİSKLERİ NELERDİR? Diğer prenatal tanı yöntemlerine göre kordosentez daha ciddi komplikasyonlara yol açar. Anne açısından en önemli problem kanama ve enfeksiyondur. Uygulama sonrası bebekte ise kalp atımlarında yavaşlama, göbek kordonunda zedelenme gibi problemler görülebilir. Alt yapı ve deneyim komplikasyonların ortaya çıkma olasılığını etkiler ancak genel olarak komplikasyonlara bağlı bebeğin kaybı % 4.8 civarındadır. DOWN SENDROMU NEDİR?Down sendromu genetik bir hastalıktır. İnsanların çoğunun vücutlarındaki hücrelerin tamamına yakınında genler 23 çift kromozom (toplam 46 kromozom) üzerinde yer almaktadır. Down sendromlu çocuklarda bu kromozomlardan birine ait fazladan genetik malzeme vardır. Bu 21. kromozomdur. Down sendromlu çocukların çoğunda bu kromozomdan iki yerine üç kopya vardır, yani toplam 47 kromozomları vardır. Down sendromu bu fazla genetik malzeme nedeniyle oluşur. Bilim adamları hala bu fazla malzemeye neyin neden olduğunu ve bunun Down sendromunda görülen problemlere nasıl neden olduğunu öğrenme aşamasındadırlar.Down sendromu insan kromozomları ile ilgili hastalıklar arasında en sık görülenidir. Genelde bebeğin doğumundan kısa bir süre sonra ilk
muayenesi sırasında tanı konur.DOWN SENDROMLU BEBEKLERİN DIŞ GÖRÜNÜŞLERİ NASILDIR? Bu bebekler doğduklarında tipik bir yüz görünümleri vardır. Baş nispeten ufaktır, artkafa yassı görünür, ense kısa ve geniştir. Burun kökü yassılaşmıştır, kulaklar kafada normalden düşük bir seviyede durur ve gözler birbirinden ayrık ve çekik görünür. Dil ağıza göre genellikle çok büyük olduğundan dışarı taşmış gözükür. Ense cildi oldukça gevşek olduğundan ensede genellikle boğumlar vardır. Bu bebeklerin tonusları (vücut gerginliği) düşüktür. Parmaklar kısa ve tombuldur
ve sıklıkla avuç içlerinden
birinde ya da ikisinde simian çizgisi
adı verilen tek bir çizgi vardır. Ellerin
serçe parmakları genellikle içe doğru
kıvrımlıdır. Bunun nedeni bu parmağın
orta falanksının az gelişmiş olmasıdır. DOWN SENDROMLU BEBEKLERDE HANGİ
ORGAN BOZUKLUKLARI GÖRÜLÜR? Down sendromlu bebeklerde en sık
kalp hastalıkları ve sindirim sistemi
hastalıkları görülür. Kalp defektinin
ağır olması bebeğin henüz doğmadan önce
kalp yetmezliği nedeniyle tüm vücudunun
şişmesine neden olabilir (hidrops).
Bazı durumlarda sindirim sistemindeki
defektler tıkanıklıklara neden olur
ve bu durumların acil ameliyatla
giderilmesi gerekebilir.Bu çocuklarda ayrıca troid bozuklukları,
enfeksiyonlara yatkınlık, işitme ve
görme yetersizlikleri de görülebilir.Down sendromlu bebeklerde yenidoğan ya da çocukluk çağında lösemi (kan kanseri) gibi kanserler daha sık gözlenir.Down sendromunun birçok aile için en üzücü özelliği bebek büyüdükçe belirginleşen zeka geriliğidir. Bunun şiddeti bebekler arasında önemli farklılıklar gösterir. Bu bebeklerin erken dönemlerden itibaren özel bazı eğitim programlarına alınması ile başarılı sonuçlar alınabilmektedir. YENİDOĞANDA NASIL TANI KONUR? Klinik bulgularla yenidoğanda Down sendromu tanısı koymak genellikle kolaydır. Ancak kesin tanı kromozom analizi yapılarak konur. Kromozom analizi ayrıca Down sendromu’nun “hafif” şekli olan mozaik durumunun belirlenmesinde de önemlidir. Mozaik kromozom yapısına sahip bebeklerde kromozomların bir kısmı normal yapıda olduklarından sendromun tipik özelliklerinin bir kısmı gözlenmeyebilir ve zeka geriliği de daha hafif olur.DOWN SENDROMLU ÇOÇUK DOĞURMA RİSKİ NEDİR? Bilinen en önemli risk yaşdır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki Down sendromlu çocuk doğurma riski yaşla birlikde artmakta ve bu artış 35 yaşından sonra daha hızlı olmaktadır. Bu yüzden 35 yaş sınır kabul edilir. Daha ileri yaşdaki gebelere 3′lü tarama testi yaptırmadan artan riskden dolayı amniosentez önerilir. SONRAKİ ÇOCUKLARIN DOWN SENDROMLU OLMA RİSKİ NEDİR? Bu sorunun cevabı çocuğun kromozom değişiminin türüne bağlıdır. Çocuk doğduktan sonra tekrar etme riski Trizomi 21′de % 1′in altındadır. Anne ve babanın yaşlarına bağlı değildir.Mozaik formda risk yüksek değildir, fakat istisnalar oluşmaktadır.Translokasyonlar çocukta yeni oluşmuş olabilir, o zaman tekrar etme riski yoktur.Translokasyon bir ebeveyn tarafından genetik olarak aktarıldığında, o zaman tekrar etme riski % 8 ile % 10 arasında değişmektedir.

7619077936047126783 6466168579156571880?l=sagliksitelerim.blogspot AMNİOSENTEZ

Popularity: unranked [?]

Mineraller Ve Mineral Çeşiteri

Mineraller Ve Mineral Çeşiteri Hakkında Bilgiler Aşagıda Yer Almaktadır Lütfen okuyunuz Okumazsanız Mineraller Hakkında Bilgi Öğrenemezsiniz Mineral Çeşitleri Ve Bu Sitede Vitaminler Vitamin Çeşitleri Ve Tüm Vitaminler Yer Almaktadrı. Saygılarla
Mineral nedir, mineral çeşitleri, minerallerin faydaları.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

B6 Vitamin

  • B6 Vitamininin başlıca yararları: Beyin fonksiyonları, protein sindirimi ve hormonların üretimi için gereklidir. Cinsel hormonları dengeler. Depresyona ve Alerjik reaksiyonları karşı etkilidir.
  • Hayvansal ve bitkisel besinlerde düşük miktarda bulunur. Baklagillerde, karaciğerde, ıspanakta, pancar, badem, ceviz, fındıkta bulunur.
  • B6 vitamini eksikliği son derece nadirdir. Eksikliğinde deri ve sindirim sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. Kas güçsüzlüğü ve kaslarda hassasiyet, konsantrasyon güçlüğü, çabuk kızma, bellek zayıflığı, ayaklarda karıncalanma, çarpıntı, kabızlık, mide ağrıları görülür.
  • Vitamin B6 zehirlenme yapabilen ender vitaminlerdendir. Günlük 500 mg a kadar güvenli olabilir ancak günlük 2 gr lık dozla sinir sisteminde geriye dönüşü olmayan bozukluklar ortaya çıkabilmektedir.
  • Günlük Vitamin İhtiyacı: 2 mg.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Şifalı Bitkiler

Şifalı Bitkiler A dan H A kadar Şifalı Bitkiler İsmi Ve Acıklaması Aşagıda YEr Almaktadır Şifalı Bitkiler Bu Sitede YEr Almaktadır.
Acı bakla : Semen Lupini Şeker hastalığına karşı kullanılır.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Cinsellik tercih değil, kimliktir.

Beyinde, her iki göz sinirinin çapraz yaparak oluşturduğu yapının hemen önünde, preoptik bölge bulunur. Preoptik bölgenin her iki beyin yarısına simetrik konumunda yerleşim gösteren birer adet “çekirdek” bulunur. Bu çekirdeklerin orijinal adı: sexually dimorphic nucleus, Türkçe açılımıyla; cinse bağlı iki farklı yapı gösteren çekirdek’dir. Her cins için farklı yapıda olan bu çekirdekler, erkeklerde kadınlara oranla 2 misli büyüktür. Homoseksüel erkeklerde öldükten sonra yapılan beyin çalışmalarında bu çekirdeklerin olması gerekenden daha küçük olduğu görülmüştür.
Anne karnında, cinsel organların gelişim döneminde artan erkeklik hormonu(testosteron) etkisiyle bu iki çekirdek büyüyerek erkek cinsel kimlik özelliğini oluşturmaktadır. Ortamda yeterli testosteron’un olmaması, dişi cinsel kimlik özelliği gelişimine neden olmaktadır. Doğumu takip eden ilk hafta sonrası, dişilerde bulunan çekirdeklerde hücre ölümünün olduğu (apopitosis) ve çekirdek boyutlarının küçüldüğü görülmektedir. Hayvan deneylerinde; çekirdekleri tahrip edilen erkekler, dişilere benzer cinsel davranış özellikleri göstermiştir.
Beyin çalışma özelliklerini sağlayan milyarlarca hücre ve trilyonlarca hücrelerarası yollar; her kişiye benzersiz akıl ve davranış özellikleri kazandırır. Bu nedenle her beyin özeldir, tektir, benzersizdir. Kişiye özel çalışma özellikleri gösteren beynin aynı cins içinde farklı cinsel davranış özelliklerine sahip olması da yadırganmamalıdır.
Cinselliği erkek ağırlığında oluşan kişi, istese bile kadınsı kimlik içine giremez. Tersi de doğrudur.
Toplumsal baskılarla cinsel kimliğini yaşayamadığı ve hatta farkında bile olamadığı için mutsuz yaşam süren insanlar bugün toplumun her kademesinde bulunmaktadır.
Nörolojik bilimler referans alındığında, ana karnında belirlenen cinsel kimlik olgusu tercih ya da sapkınlık olamaz. Farklı cinsel kimlikleri kabul etmek, bilime saygısı olan toplumların özelliğidir.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

AKIL

Hastalıklar, akıldan ileri gelir. Japon Atasözü

Beyni olan her canlı, türüne ait üstün özelliklerini beyinlerinden alır. Başka bir değişle, beyin; türün üstün özelliklerine göre yapılanmıştır. Meşhur kuş beyninin en çok gelişim gösteren bölümü, denge merkezidir. Bu sayede uçma eylemini gerçekleştirebilir. İnsanın en çok gelişim gösteren bölümü ise, beyin ön bölgesidir(prefrontal cortex).
İnsanı diğer canlılardan üstün kılan akıl özelliği, beyin ön bölgesinin çalışmasıyla ortaya çıkar. Milyarlarca beyin hücresi, sayıları trilyonlara varan yollarla birbirlerine bağlanarak oluşturduğu ağ sistemiyle, insan aklına yön verir. Bu sayede insan düşünebilir. Bu nedenle insan özelliğini kazanabilmek için aklı kullanmak gerekir.
10 kolu bulunan ırmağın 100 kolu olsaydı, su baskınına daha dirençli olurdu.
Aynı bahçede bulunan meyve ağaçları arasındaki verimlilik oranı, dal sayısıyla ölçülür.
Bu örneklere benzer biçimde; beyin ön bölgesindeki ağ sisteminin yoğunluğu, aklın kullanım ölçüsünün göstergesidir. Bu bölgede bulunan hücre sayısını arttıramazsınız ancak yaşınız kaç olursa olsun, hücrelerarası bağlantı sayısına etki ederek akıl özelliklerinizi geliştirebilirsiniz.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

AH ŞU KALBİMİZ!

Sağlık yatırımlarında son yıllarda önemli artışlar olduğu görülüyor. İstanbul’dan başlayan hastane zincirleri Anadolu’ya hızla yayılıyor. Bugün Elazığ’da bile bir Alman hastanesinin bulunması o bölgenin insanları için iyi bir alternatif oluşturuyor.
İstanbul’da hemen her mahallede bulunan özel hastanelere işçi, memur ve emeklilerinin sevkleriyle gidebilmeleri; özel dal hastanelerin artışı ve hatta yurt dışından hastaların tedavi amaçlı gelmeleri, sağlık sektörünün geldiği nokta açısından taktir edilecek bir durumdur.
Sağlık sektöründe olmazsa olmaz müşteri portföyünü hastalar oluşturur. Tüm bu yatırımların karlı birer işletmeye dönmesi için hastanın olması gerekir. Ne kadar çok hasta, o kadar çok para! Başka bir biçimde düşünmenin olanağı var mıdır? Hangi özel hastane yatırımcısı ve işletmecisi bu gerçeği yatsıyabilir?
Hastanelerin karlı görülen bölümleri yoğun bakım, cerrahi ve girişimsel işlemlerdir. Her üç bölümünde ortak hastalık organı “kalp”dir. Önce muayene ve laboratuvardan sonra girişimsel işlemlerden (anjio, stend vb.) sonrada açık kalp ameliyatından ve ardından yoğun bakım hizmetlerinden para kazanırsınız. Kalp işi gerçekten çok karlıdır.
Bu nedenle özel hastane reklamlarında kalp, kullanılan bir numaralı araçtır. “Kalbinizi düşünüyoruz, yeni anjio ünitemizde çok daha güçlüyüz, kalp sağlığınızı koruyun hemen gelin bir çekap yapalım”
Son yıllarda tırmanan kalp sağlığını koruma furyasında gıda ürünleri de yerini alımıştır. “Bu yağ kalbinizi korur, bu besin kalp dostudur”
Hatta kimi hastaneler kalbin ne derece önemli olduğunu anlamışlar ve “yakınmanız ne olursa olsun önce bir kalbinize baktıralım” anlayışı geliştirmişlerdir. Baş dönmesi nedeniyle geçerken uğradığınız hastanenin acil polikliniğinden anjio olup çıkarsanız şaşırmayınız.
“Kalbin düşmanları nelerdir” sorusuna bir ilkokul öğrencisi bile kolaylıkla 2 maddelik yanıtı verebilir. Kolesterol ve tansiyon yüksekliği. Gazete, TV, paneller, konuşmalar ve hekimlerin dilinde hep bu iki “düşman” vardır.
Kolesterol kalp damarlarını tıkar, yüksek tansiyon ise bu olaya yardımcı olur. Hekimlerin anlattıkları kısaca budur.
Bu nedenlerle hastalara, bolca kolesterol ve tansiyon düşürücü ilaç yazılır.
Böylece hem hastane hem ilaç firmaları hem eczaneler hemde gıda sektörü “kalp” üstünden para kazanırlar. Bu durum tüm dünyada böyledir.
Gerçekten kolesterol’ün ne olduğuna bakmakta fayda var.
Kolesterol vücudumuzun tüm hücrelerinde, hücre zarı yapısını oluşturan önemli bir moleküldür. Tüm canlılarda bulunur. Kolesterol’ün önemli miktarı vücut tarafından oluşturulur. Çok daha az miktarı besinler yoluyla alınır. Karaciğer, beyin, omurilik ve kan damar yüzeyinde çok daha fazla bulunur. Kolesterol kanda LDL, VLDL ve HDL adı verilen taşıyıcılar tarafından, diğer dokulara ulaştırılmak üzere karaciğer ve ince barsakta yapılarak, taşınır. LDL ve VLDL karaciğerden dokulara, HDL kandan karaciğere kolesterol’ü taşır.
Hücre zarı yapısını oluşturması nedeniyle bazı araştırmacılar kolesterol’ün antioksidan (koruyucu) etkisi olduğunu belirtmişlerdir. Yağda eriyen vitaminlerin (A,D,E,K) kullanımı için kolesterol gereklidir. D vitamini yapılabilmesi için kolesterol olması gerekir. Kortizon, progesteron, östrojen ve testosteron gibi hormonların yapımı için gene kolesterol gerekir.Ayrıca hücre bütünlüğünü ve madde alışverişini sağlayan hücre zarı işlevinde kolesterolün önemli görevi vardır.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Beslenme ve Hastalıklar

Hastalıkların temelinde yatan neden vücut sisteminde gelişen dengesizliktir. Genetik olarak ana-babadan aldığımız özellikler, bozulan vücut sisteminin hangi bölgeden yakınma yaratacağını belirler.
Vücudumuzun düzenli çalışması için sağlam hücrelere, hormonlara ve yakıta ihtiyacı vardır. Besinler yeni hormonların yapımında, hücre yapısının oluşmasında ve enerji kaynağı olarak önemli ve gereklidirler. Örneğin depresyon, kolay sinirlenme, panik atak, yaygın beden ağrıları, migren, epilepsi gibi durumlarda, beyinde nörotransmiter adı verilen ve hücreler arası iletimi ve dolayısıyla vücudun düzenli çalışmasını sağlayan maddelerin düzeylerinde değişmeler gözlenir. İlaç tedavilerinde nörotransmiterlerin yaptığı işi güçlendiren tedaviler uygulanır.
Nörotransmiterler beyinde, gıdalardan alınan proteinlerin yapısını oluşturan aminoasitler ile yapılır. Dolayısıyla yukarıda adı geçen ve beyin çalışma bozukluğu sonucu oluşan hastalıkların tedavisini kolaylaştırmak için protein ağırlıklı beslenmek gerekir. Et, yumurta, baklagiller önemli protein kaynaklarıdır. Ancak özellikle kadınların kimi durumlarda çukulata-tatlı yeme isteklerinin çok arttığını görürüz. Bu tür besinler ile seratonin adı verilen ve depresyonda önemli olduğu düşünülen bir nörotansmitterin düzeyini arttırdığını ve mutluluk verdiğini gözlemleriz. Geçici olarak sağlanan bu iyilik hali ne yazık ki beyni tedavi edici özelliğinden bahsedilemez. Çünkü şekerlerli gıdaların alınmasından yaklaşık 2 saat sonra gelişen ani kan şekeri düşüklüğü (hipoglisemi) vücudun çalışma sistemini tamamen bozucu bir etkiye sahiptir. Doğada şekerler basit halde bulunmazlar. Doğal olmayan çukolata vb tatlı besinler rafine ürünlerdir. Doğal olmayan her besin gibi onlarda, vücudun binlerce yıllık doğal besinlerle gelişimi ile oluşan çalışma düzeninde yabancı ve zararlıdır. Rafine edilmiş şekerli besinler, makarna, ekmek gibi karbonhidratlı gıdalar hipoglisemi geliştirme riski nedeniyle zararlıdırlar.
Yağlar da proteinler gibi vücudun dengeli çalışması ve hastalıklarla mücadele için gereklidirler. Kolesterol hem yeni hücrelerin oluşmasında hem de hormonların yapımında çok önemlidirler. Hastalıklarla savaşmak için vücut fazla kolesterole ihtiyaç duyar ve bu nedenle karaciğerde kolesterol yapımını arttırır. Kanda kolesterol yüksekliğini bir hastalık gibi görmek ve tedavisi için ilaç vermek önemli bir tıbbi hatadır. Gerekçe olarak kolesterolün kalp damarlarını tıkadığı söylenir. Gerçekte ise kalp damarlarında gelişen tıkaç(atherom plağı) içinde kolesterol oranı sadece %3′tür. Tıkacın %50 den fazla kısmını kalsiyum oluşturur. Bu tıkacın gelişimini önlemek için kulanılan kolesterol düşürücü ilaçların vücuda zararı, kolesterolün damar tıkama özelliğinden çok daha fazladır.
Kolesterol düşürücü ilaçlar karaciğere zararlıdır, kas dokusunu tahrip eder ve dolaylı olarak böbreklere zarar verir, kas ağrılarına neden olur. Kolesterolden fakir diet alındığında vücut kolesterol harcamayı durdurur. Çünkü kolesterol gereklidir. Kolesterol düşüklüğü ile depresyon riski artar, kanser riski artar, cilt kurur, cinsel isteksizlik ve güçsüzlük olur, kemik yapısı bozulur. Kadınlarda östrojen, erkeklerde testosteron hormonları için kolesterol gerekir. Her iki cins için de bu hormonlar bir çok açıdan koruyucu özellikleri vardır. Sonuç olarak kolesterol yüksekliği hekimin anlaması gereken bir beden dilidir. Bir hastalık değildir. Bu nedenlerden dolayı kolesterolden fakir diet verilmesinin yararı değil zararı vardır.
Bin yıllar boyunca doğa da, doğal ortamla beslenerek gelişmiş insan vücudu, hastalıklardan korunma ve tedavi olarak gene doğal yöntemleri kullanmalı ve rafine edilmiş, ek gıdalar eklenmiş, fabrikasyon gıdalardan uzak durmalıdır. Kaynaklar ve diğer yazılar için www.beyindoktoru.com
Dr Güçlü Ildız
Nöroloji Uzmanı Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

“Yaramaz” “Bu çocuk adam olmaz” “Afacan” “Aslında çok zeki , ah bi de ders çalışsa” “Bu çocuğun zeka kapasitesi yaşıtlarının altında, özel eğitim alması gerekir”
Bu cümleler bir zamanlar size, yakınlarınıza ya da bu günlerde çocuklarınıza söylenmiş olabilir. Öğretmenleri veli toplantılarında şikayet eder. Dersi dinlemiyor, vucudu sınıfta ama aklı kimbilir nerelerde, sorumluluğu yok, dağınık, derste arkadaşlarını rahatsız ediyor, derste esniyor-uyukluyor, gözleri yaşarıyor, kıpır kıpır, yerinde duramıyor gibi..
Son yıllarda beyin alanında yapılan teknolojik buluşlar, bu çocukların beyinlerinin ön bölgelerinin çalışmasında hassasiyet olduğunu göstermiştir. Teşhis ise dikkat eksikliği bozukluğu ve dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu.
Bu çocukların beyinlerinin ön bölümleri (frontal) normal çocuklara göre çalışması daha hassastır. Bu bölge beyinde dikkat merkezidir. Çocuk dikkat etmesi gerektiği durumlarda normalde bu bölgenin aktivitesinin artması beklenir ancak dikkat eksikliği olan çocuklarda bu bölgenin aktivitesi azalır. Azalan aktiviteyle çocuk sıkılır, uykusu gelir, esner. Sıkılganlıktan kurtulmak için dikkatini başka yönlere kaydırır. Dikkati sürdürmede önemli bir özellik ise dikkat verilen konu dışında dışarıdan gelen uyarılara beynin kendini kapatmasıdır. Dikkat eksikliği olanlarda diğer uyarılara beyin kendini kapatamaz. O yüzden sesler onlar için rahatsız edici gürültü olur. Bu da dikkatini vermesi gereken faaliyetlerde başarısız olmasına neden olur.
Amerika BD’nde yapılan araştırmalarda dikkat eksikliği görülme oranı 3/8 olarak bulunmuştur. Bu çok ciddi bir rakamdır. Her 8 çocuktan 3’ünde görülmesi önemli eğitim, öğretim ve sosyal sorunun olduğunu göstermektedir. Araştırmaların bir diğer önemli sonucu bu çocukların geleceği ile ilgilidir. Çünki dikkat eksikliği olan her 3 çocuktan 2’sinin erişkin hayatta da bu şikayetlerinin kalıcı olacağı bildirilmektedir. Hatta diğer nörolojik ve psikiyatrik hastalıklara dönüşme olasılığı bulunmaktadır. Sonuç olarak toplumda her 4 kişiden birinde erişkin tip dikkat eksikliği olduğu ortaya çıkmaktadır.
Dikkat eksikliği beyin ön bölgesi duyarlılığının bir özelliğidir. Bu bölge ile ilgili diğer özelliklerin etkilenmesi de dikkat eksikliğine eşlik eder.
Sabır bu bölgenin özelliğidir. Dikkat eksikliği olanlar sabırsız olabilirler. İsteklerinin hemen olmasını isterler. Olmazsa hayal kırıklığına uğrarlar. Tez canlıdırlar. Telaşlıdırlar. Soruna acele çözüm bulup hemen uygulamaya giderler. İyi düşünmeden karar verirler. Acele verilen kararlardan dolayı başarısızlığa uğrarlar. Sabırsız ve tez canlı olmaları nedeniyle kurallara uymayabilirler. Sıra beklemek onlar için çok zordur. Sırada iken itiraz eder, sinirlenirler. Trafik kurallarına uymayabilirler.
Olaylara karşı uygun tepki vermekte zorlanırlar. Aile bireylerine, öğretmene, iş arkadaşlarına ve diğer insanlara uygunsuz sözler söyleyebilirler. İşlerinde mutsuzluk yaşarlar. Bu yüzden sürekli iş değiştirebilirler. Düşünmeden konuştukları için tepkileri şiddetli olabilir.
Birden öfkelenir genellikle çabuk sakinleşirler. Bazen karşı tarafı rencide edici çıkışlarının hep arkasında inatla dururlar. Bu yüzden tartışmalar uzar. Güzel bir akşam yemeği, hafta sonu pikniği ya da bir evlilik bu nedenle son bulabilir. Sonradan suçluluk duyarlar. Zaman zaman bu suçluluk duygusu onlarda akıllarından çıkmayan düşüncelere neden olabilir.
Abartılı konuşabilir, yalan söyleyebilir, çalabilir, gereksiz ve aşırı para harcayabilirler.
Düzensizlik diğer önemli özellikleridir. Odaları, masaları, çantaları, arabaları, tuvalet temizlikleri bu nedenden dolayı nasibini alır. Gecikme diğer özellikleridir. Çünkü uyanma sorunları vardır. Biyolojik saatleri bozuktur. Anneleri ya da eşleri tarafından uyandırılırlar. Sabahları sıklıkla yorgun, bitkin kalkarlar.
Okumayı sevmezler. Çünki okuyabilmek için dikkatli ve sabırlı olmak gerekir. Bu özellik nedeniyle toplum olarak neden az okuduğumuzun cevabı; dikkat eksikliği olabilir.
Dikkat eksikliği olan çocukların anneleri bu konu nedeniyle sıkıntıdadır. “Çocuğum nasıl olurda sorun çıkartırım düşüncesiyle hareket ediyor” diye şikayet ederler. Bu çocuklar uygunsuz hareketlerinden dolayı ‘okulun maskarası’ konumuna gelebilirler. Toplu yapılan faaliyetin bozguncuları olabilirler. ‘eşek şakası’ bu çocuklara göredir.
Zamanı iyi kullanmada sorunları vardır. Başladıkları işi bitirmede gecikirler. Planlı, programlı çalışmada zorlanırlar.
Günlük, sıradan işler onlara göre değildir. Rutini sevmeyip yenilik peşinde olduklarından yeni projeler üretmeye bayılırlar ama o projelerin sonu hiç gelmez ya da yüzlercesinden sadece bir kaçı zorlukla bitebilir. Sıradan uğraşlar yerine heyecan verici olaylar tam onlara göredir. Çünki heyecan ile beyindeki hassasiyet uyarılır ve sıkıntılarından bir süreliğine kurtulmuş olurlar. Uyarılma nedeni vucudun doğal salgısı olan adrenalindir. Örneğin dikkat eksikliği olan çocuklar bilgisayar oyunlarına meraklıdır. Çünki oyun esnasında duydukları heyecan ile salgılanan adrenalin dikkatlerini toplamada yardımcı olur ve dolayısıyla kendilerini iyi hissederler.
Bazen aşırı saldırgan olabilen bu kişiler şiddet yaratarak beyin ön bölgelerini uyarırlar. Bunu istemeden, plansız, düşünmeden yaparlar. Beyin bu şekilde uyarılırken hiperaktivite körüklenir. Bu yüzden birçoklarının şiddete yatkınlıkları vardır. Örnegin çocuklar hayvanlara eziyet etmekten hoşlanabilir.
Diğer bir beyin uyarma yöntemi dert etme, olumsuzluk duygularıdır. Duygusal şiddetin sürekli dertlenip söylenilmesiyle bazı kimyasalların beyinde salınıp uyarması amaçlanır. Örnegin bir ev hanımı; “bıktım sizlerden, canıma tak etti artık, bir gün eve geldiğinizde beni tavanda sallanır görürseniz şaşırmayın, ölümüm sizin yüzünüzden olacak”
Bu tarz olumsuz düşünceler, kızgınlık ve duygusal şiddet sonucu ortaya çıkan adrenalin beyni uyarır ancak immün sistemide baskılar ve vücudun direncini azaltır. Azalan direnç nedeniyle vucut enfeksiyona yatkın hale gelir ve sık hasta olma durumu ortaya çıkabilir. Artan adrenalinin bir süre sonra azalmasıyla yorgunluk hali de gelişir.
Birçoklarının alıngan, karamsar, sinirli ve olumsuz görüşlere yatkınlığı vardır. Yarattıkları şiddete muhattap bulamadıkları zaman bu şiddeti kendilerine çevirirler. Bu nedenle bazen çevreden uzaklaşabilirler.
Bu konu ile ilgili Tek teker Arif olarak tanınan motosiklet cambazı, kendi internet sitesinde bir gazetecinin kendisi hakkındaki sözlerine yerveriyor: Motosiklet benim için sonsuz adrenalin ve rüzgarla çarpışmaktır!” Bu adrenalin zamanla onda vazgeçilmez bir tutkuya dönüşmüştür. Çoğu zamanda sevgiliye tercih edilen asi bir ruh taşımaktadır. Bunun ne demek olduğunu, belleğini sürüşün tahakkümüne ve ipoteğine teslim edenler çok iyi bilir. “Saldırgan Enerji” diyor Arif sürmek eylemine, “Fiziki hastalıklarımın da tedavi merkezi” diye motosikleti adres gösteriyor.
Burada bahsedilen “fiziksel hastalıklarımın da tedavi merkezi sözü” ve bunun adrenalinle ilişkilendirilmesi çok doğru bir tespittir.
Beyin hassasiyetlerini uyaran ve geçici olarak fayda sağlayan, günlük hayatta sıkça kullandığımız maddeler vardır. Çayda bulunan tein maddesi, kahvede kafein, kolada x maddesi, alkolde bulunan etil alkol. Ayrıca esrar, amfetamin vb.. uyuşturucu maddeler beyin hassasiyetini uyarırlar. Bu maddelerin kullanımında verdiği rahatlık hissi, beyin hassasiyeti olan insanları bilmeden bağımlı hale getirebilir. Gerçektende bazı insanları çay, kahve gibi içeceklere aşırı düşkünlüğü vardır. Ayrıca sigara kullanımı beyin hassasiyeti olanlarda çok daha sıklıkla kullanıldığı düşünülebilir. Çünki sigara, içimi sırasında dikkati çok daha iyi topladığı bilinmektedir. Ancak sigara içilmesinden bir süre sonra nikotinin uyarıcı etkisi bitince dikkat çok daha fazla dağılmaktadır. Sigara içenlerde, dikkatin sürekli sağlanması gereken durumlarda sigara içme sürelerinin arttığı bilinmektedir. Ayrıca stresli durumlarda şiddetlenen beyin hassasiyeti nedeniyle gene içme sayı ve süresi artar. Uyarıcı bir madde olan amfetamin, dikkat eksikliği olan çocuklarda ilaç olarak kullanılmaktadır (ritalin, concerta).
Beyin ön bölgesi beynin diğer bölümleriyle ilişki halindedir. Bu bölgede olan hassasiyet beynin diğer bölgelerine de yansıyarak, o bölgelerin çalışmasında anormalliklere yol açacaktır. Sonuçta vucudumuzun kontrol merkezi olan beyin genel olarak etki altında kalacak ve vucudun çalışmasıyla ilgili şikayetlerin oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Beyindeki hassasiyetleri artıran durumlar bedenimizle ilgili yakınmaların ortaya çıkmasına bu nedenle yolaçabilirler. Buna ilk örnek dikkat eksikliği olan çocuğun derste dikkatini vermek istediğinde gözlerinin sulanması ve başının ağrımasıdır. Başağrısı nedeniyle ailesi tarafından doktora götürülen çocuk ayrıntılı incelendiğinde altta yatan nedenin dikkat eksikliği olduğu farkedilecektir. Diğer bir örnek strestir. Çünki stres altında kalan kişinin beyninde var olan hassasiyet belirgin ölçüde artmaktadır. Artan hassasiyet beynin bağlantıları dolayısıyla diğer sistemleri etkilemektedir. Bu nedenle 30 yaşında genç kadın stres ile birden regl dönemi sorunları yaşayabilir. Çünki artan hassasiyet regl görmesini sağlayan ve beyinde yer alan kadınlık hormonları salgılayan bezin (hipofiz) çalışmasını bozmaktadır. Buradan düzensiz salınan hormonlar (FSH ve LH) kadında regl bozukluklarına yolaçmaktadır. Kadın hastalıkları uzmanları bu durumda ilgili hormonların kan tahlilini yaptırarak olayın FSH ve LH hormon düzeyinde azalma olduğunu bulabilmektedirler.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Stres nedeniyle her kadında regl düzensizliği gelişmez. Bunun olabilmesi için önceden beyinde hassasiyetin olması ve bu hassasiyetin stres ile artmış olması gerektiğidir. Üzüntü, sıkıntı, stresin şikayetlere yol açmasının esas nedeni budur. Sağlıklı çalışan, hassasiyeti olmayan beyin, stres ve üzüntü ile bozulmaz.
Bir başka örnek vucut ağrılarıdır. Başağrısı, boyun ağrısı, belağrısı, kol ve bacak ağrıları, gögüs ağrısı. Tüm bu ağrıların ortak noktası kaslardır. Kasları çalıştıran ise beyinden vucuda dağılan sinir sistemidir. Hassasiyeti olan beyin bu kasları dengeli bir biçimde çalıştıramayacağından kaslar kasılı halde kalacak ve sonuçta ağrı ortaya çıkacaktır.
Sinirsel tansiyon diye tabir edilen tansiyon artışlarının nedeni gene beyin hassasiyetleridir. Kan damarları etrafı kaslarla çevrilidir. Vucudun kendiliginden çalışmasını sağlayan sinir sisteminin (otonomik) hassas olan beyin tarafından iyi kontrol edilememesi sonucu damar kaslarında kasılmalar oluşur ve sonucunda tansiyon yükselir.
Beyin hassasiyetiyle birleşen stresin neden olduğu diğer şikayetler mide ağrıları ve hazım şikayetleri, uzun süreli kabızlık (barsak tembelliği) ve nedeni bulunamayan ya da sinirsel olarak tabir edilen diğer şikayetlerdir.
Beyin hassasiyetinin artması ile ortaya çıkan diğer sorunlar: Uzun süreli kulak çınlaması, baş dönmesi, unutkanlık, bayılmalar, sinirlilik ve gerginlik hali, takıntılar, şüphecilik, aşırı duygusallık, sıcak basmaları, el ve ayaklarda yanmalar, uyuşmalar sayılabilir.
Beyin hassasiyeti nedenleri
Özellikle dikkat eksikliği için en önemli nedenin genetik olduğu düşünülmektedir. Bazı kimyasal maddelerin beyinde anormal oranlarda bulunduğu bildirilmiştir.
Doğum zorluğu beyin hassasiyeti gelişimine etkisi olan diğer nedendir. Boyna kordon dolanması, bir alet yardımı ile doğumun gerçekleşmesi, doğumda morarmanın olması, dogum sonu görülen uzamış sarılık durumlarında beyin çalışma özelliği beynin bazı bölgelerinde bozulabilmektedir.
Anne sütü almamak: Anne sütünde yeralan bazı proteinler diğer sütlerde bulunmaz ve beyin gelişimi için gereklidir.
Çocukluk döneminde geçirilen bazı hastalıklar beyin çalışmasını etkileyerek hassasiyet oluşumuna neden olabilirler.
Kafa darbesi: örnegin saatte 50 km hızla giden bir arabanın içinde emniyet kemeri bağlı iken arabanın aniden durması ile vucudumuzda duracaktır. Ancak kafatası içinde etrafında su dolu olan bir kesede yeralan beyin bu ani durmaya hemen tepki veremez ve kendi kafatası içine çarpar. Bu olayın etkisi o an şikayet olarak ortaya çıkmayacak ancak yıllar içinde gelişen hassasiyetin kıvılcımı bu olay ile başlayacaktır. Önemli olsun ya da olmasın alınan her kafa darbesi yıllar sonra bize beyin hassasiyeti olarak geri dönebilir.
Beyni etkileyen ve dışarıdan alınan maddeler: örnegin tüp gazı zehirlenmesi, karbon monoksit zehirlenmeleri vb..
Beyin kan akımının geçici olarak durmasına neden olan durumlar.
Ameliyatlarda alınan narkoz ve kalp ameliyatları sırasında beyin kanlanmasının geçici olarak durdurulması diğer bir neden olabilir.
Tanı ve inceleme yöntemleri
Beyin hassasiyetini gösteren yöntemler teşhis amaçlı kullanılabilirler.
1.İlk ve vazgeçilmez tanı yöntemi muayenedir. Muayenede özellikle beynin çalışma özellikleri ve bunların bozulduğunda ortaya çıkan şikayetlerin saptanması gerekir. Dikkat eksikliği olan kişilerde özellikle beyin ön bölgesi etkilenmiştir. Bu kişilerde dikkat eksikliği, işleri zamanında bitirememe, planlı programlı çalışamama, duygularını ifade etmede zorluk, hayalci olma, sıkılma, motivasyon eksikliği, az ya da fazla konuşma, başkalarının sözünü kesme, acelecilik, hataları tekrar etme, suçluluk duygusu, sınav stresi, doğru karar vermede zorluk, okuma güçlüğü. Bu şikayetler sorulduktan sonra beynin diğer bölümlerinin özellikleride sorgulanmalıdır. Çünki, dikkat eksikliğinde beyin ön bölgesiyle birlikte diğer beyin bölgelerinin hassasiyetleri göz önüne alındığında, 6 farklı dikkat eksikliği grubu olduğu belirtilmiştir.
Beynin diğer bölgeleri etkilendiğinde ortaya çıkan şikayetler: uyku bozuklukları, iştah bozuklukları, vucut enerjisinde azalma, depresyon, cinsel istekte azalma, kokulardan rahatsız olma, hayata olumsuz bakma, panik atak, ağrılar, titremeler, takıntılar, alkol, ilaç vb.. madde kullanımı, bayılmalar, konuşma zorluğu, okuma zorluğu, işitileni anlama zorluğu.
Beyin duyarlılığı ile ilgili incelemelerde normal röntgen, beyin tomografisi ve MR tetkiklerinin bulguları normaldir. Çünki bu tetkikler görülebilen yapısal bozuklukları gösterir. Beyin hassasiyetinde sorun yapısal değil işlevsel yani beyin çalışmasıyla ilgilidir.
2.Beyin haritalama yöntemi (QEEG) Doğrudan beyin çalışması hakkında bilgi verir. Klasik EEG kayıtlamasında olduğu gibi yapılan çekim, daha fazla beceri ve emek gerektirir. Düşük elektrik akımı ile oluşan beyin aktivitesi kaydedilerek bir bilgisayar programı ile analiz edilir. Sonuçlar, programın veribankasında yeralan normal kişilerin analizleriyle karşılaştırılır. Normalden ne kadar sapma olduğu, beynin hangi bölgelerinin çalışmasında hassasiyet gerçekleştiği saptanır. Ayrıca çocuklarda öğrenme zorluğu düzeyi, IQ (zeka testi) ve kafa travması hassasiyet düzeyi rapor edilir. Bulgular tedavi takibi açısından da önemlidir.
3.ABD’nde bir çok eyaletlere yayılan bir psikiyatri klinikler zincirinde SPECT görüntüleme yöntemi ve QEEG rutin hale gelmiştir. SPECT, PET ve fonksiyonel MRI ile bozuklular, beynin kanlanma özellikleri kullanılarak görüntülenir. Çekimden önce verilen kontrast madde beyinde hassas olan bölgelerde birikir. Adı geçen hastalıklarda artmış ya da azalmış beyin çalışma hassasiyetleri gözlenmekte ve tedavi etkinliği takibinde kullanılmaktadır.
Tedavi yöntemleri
1.İlaç tedavisi: Beynin çalışmasına etki eden ilaçlar beyin elektrik akımının artması ya da azalması ile ortaya çıkan beyin hassasiyetlerini düzeltmek için kullanılırlar. İlaçlar, beyin hücrelerinin birbirleri arasında ilişkiyi sağlayan geçiş bölgesinde (sinaps) yer alan kimyasal maddelerin etkilerini değiştirirler. Bu amaçla amfetamin (ritalin, concerta) antidepresan (laroxyl, anafranil, lustral, paxil, cipram, cipralex, faverin, aurorix, efexor, remeron, stablon, tolvon…), antipsikotik (nörodol, risperdal, zyprexa…) anksiyolitik (xanax, ativan, ataraks, dideral…) antimigranöz (relpax, zomig, avamigran…) ilaç grupları kullanılır. İlaçlar doktorun tercihine göre verilir.
2.Nöroterapi: 20 yıl kadar önce ABD’nde başlayan yöntem bugün özellikle batılı ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yaşantımız boyunca elde edilen deneyimler beynin öğrenme gücü ile ilişkilidir. Bu güç beyinden kaynaklanan hastalıkları tedavi etmede kullanılabilir. İlaçların kimyasal olarak gösterdikleri etkiyi nöroterapi öğrenme yoluyla elde etmeye çalışır. Etkilerini ilaçlarda olduğu gibi hücre geçiş bölgelerine değil, direkt artan ya da azalan akım üzerine gösterir.
Öncelikle beyin elektriksel aktivitesi ölçülerek hassasiyet olan bölgeler belirlenir. Bunun için QEEG ile beyin haritası çıkartılır. QEEG sonucu bize beynin hangi bölgelerinde nöroterapi uygulanacağını gösterir. Tesbit edilen bölgelere elektrot bağlanır. Diğer ucu nöroterapi aletine bağlıdır. Alet monitöründe seçilen bölgenin özellikleri kişiye gösterilir. Normalde olması gereken akım özelliği de gösterilir. Akım özellikleri normale yaklaştıkca çıkan ses beyne başarılı olduğu mesajı verir. Seanslarla belirlenen hedefe ulaşılmaya çalışılır. Bir bölge için 4-12 seans uygulanır. Her seans 30 dk. sürer. Bu süre sonunda beyin çalışma özellikleri istenen düzeye getirildiğinde ilgili bölgeye ait şikayetlerde düzelme olduğu görülür. Nöroterapide dışarıdan akım ya da uyaran verilmez.
QEEG rehberliğinde uygulanan nöroterapinin hiçbir yan etkisi yoktur. QEEG olmadan doğrudan uygulanan nöroterapilerde hem başarı şansı azalır hemde yan etkiler görülebilir.
Nöroterapinin etkili olduğu durumlar:
Çocuklar için; dikkat eksikliği, öğrenme zorluğu, sınav stresi (anksiyete), okul başarısını arttırmak için, otistik çocuklar, hafif zeka geriliği
Yetişkinler için; aşırı sinirlilik hali (anksiyete), başağrısı, başdönmesi, unutkanlık, uzun süreli vucut ağrıları, psikiyatrik sorunlar (özellikle ilaç tedavisi ile geçmeyen ya da ilaç kullanmak istenmeyen durumlar için): depresyon, kişilik değişiklikleri, madde bağımlılığı, takıntı hastalığı (OKB), panik atak, fobi ve korkular.
nörolojik sorunlar; migren, sara hastalığı (epilepsi), bunama (alzheimer) ve parkinson hastalığı erken dönemi, hafif felçler, tik bozuklukları, kulak çınlaması, huzursuz bacak sendromu, kronik yorgunluk sendromu.
Sporcular ve sanatçılar için; performans arttırma.
Tomografi ve MR filmlerinde bozukluğu olan hastalarda (felçler, multipl skleroz gibi) nöroterapi yaşam kalitesini arttırmak için kullanılır.
Herhangi bir yakınması olmayan ancak işinde daha iyi performans isteyenler için nöroterapi performans arttırmada kullanılır. Yurt dışında özellikle sporcu ve creative sanatçılar ilgi göstermektedir. Japon işadamları, 2006 dünya şampiyonası öncesi İtalya milli futbol takımı, Amerika BD’nde basketbol oyuncuları ve ingiliz klasik müzik sanatçıları örnek verilebilir.
Nöroterapinin ilaç tedavisinden üstün tarafı, yan etkisinin olmaması, bozuklukları lokal olarak düzeltebilmesi ve ilaç tedavisinden çok daha fazla kalıcı etki yaratmasıdır. Ayrıca ilaçların tedavi edemediği durumlarda da etkili olması nöroterapinin önemli bir üstünlüğüdür.
Uluslararası noroterapi derneğinin internet site adresi www.isnr.org Türkçe nöroterapi sitesi www.noroterapi.com adreslerinden ayrıntılı bilgi ve referanslara ulaşılabilir.
3.Psikoterapi
4.Hipnoz
5.Alternatif tıp: Akupunktur, ayurveda, yoga, magnetik alan tedavisi, biyoenerji
Dr Güçlü ILDIZ

1131842960591630400 4670526644192433378?l=beyindoktoru.blogspot Modern sağlık sorunlarından biri “Dikkat eksikliği” ve beyin duyarlılığı

Popularity: unranked [?]

Aids Virüsü: Lav/Htlv-III

1982 yılı sonundaki bilgiler AİDS’in, cinsel yolla ya da kan trans-füzyonlarıyla geçen bir enfeksiyon hastalığı olduğunu gösteriyordu. Hemofiliklerde kullanılan kan fraksiyonlarının bakteri ve mantarları tu tan süzgeçlerden geçirilerek hazırlandığı düşünülürse, enfeksiyon âmi linin filtrelerden geçebilen çok küçük canlılar yani virüsler olması ge rekiyordu. O güne kadar bilinen virüslerin (cytomegalovirüs, Epstein-Barr virüsü, hepatit virüsü, herpes virüsü) böyle bir hastalık tablosu yaptıkları da bilinmediğine göre, yeni bir virüsün söz konusu olması gerekirdi.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Devamını Okuyun

LAROXYL ne ilacıdır,LAROXYL yan etkileri,LAROXYL uyarıları

Laroxyl, depresyon belirtilerinin giderilmesinde, özellikle endojen depresyonun tedavisinde endikedir.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Ankilozan Spondilit (AS) nedir ?

AS ağrılı, ilerleyici bir romatizmal hastalıktır. Temelde omurgayı etkilemekle beraber, diğer eklemleri, kiriş ve bağları da etkileyebilir. Bazen göz, akciğer, barsak ve kalp tutuluşu da görülebilir.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Evlenmeden önce neler yapmamız gerekir?
Niçin evleniriz ;Temelde hepimiz başka insanlarla iletişim kurmayı arzu ederiz. Olgunlaştıkça da bu his bizi yakından ve derinden sevecek bir kişiyi özleyip, aramaya iter. Almakta vermekte sevginin olmazsa olmaz bölümleridir. Biri olmadan öteki pek uzun ömürlü olmaz. Evlenmenin temel nedenlerinden bir tanesi beraberlik,birine sahip olmak ve birine ait olmak duygusu, bundan doğan yakınlık, can yoldaşlığı, istenmek, anlaşılmak, çocuk sahibi olmak, kendi düzenini kurmaktır. Bunlar vazgeçilmez duygusal öğelerdir. Yine bunlar cinselliği yalnızca fiziksel yönden değil, ruhsal yönden de tamamlar.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

AĞRILI CİNSEL İLİŞKİ (Disparoni)
Nedir…?

Cinsel ilişki sırasında ya da sonrasında acı duyulması disparoni olarak adlandırılır. Erkekleri de etkileyebilmekle birlikte genellikle kadınlarda görülür. Disparonisi olan kadınlar sıklıkla vajina, klitoris ve labialarda (iç ve dış dudaklar) ağrı duyabilirler. Disparoni nedenleri çok olmakla beraber hemen hepsi tedavi edilebilir niteliktedir. Yaygın sebepler şunlardır ;

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

AIDS NEDİR? NASIL BİR HASTALIKTIR?

AIDS bulaşıcı bir virüs hastalığıdır. Mikrobu HIV adı verilen virüstür.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Kadın Sağlığı ve Çalışma Hayatı

dygu Kadın Sağlığı ve Çalışma Hayatı
Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

İLİŞKİNİZİ CANLANDIRIN

Untitled 33 İLİŞKİNİZİ CANLANDIRINDünyada her üç evlilikten birinin boşanmayla sonuçlandığı ve aşkların başladığı gibi büyük bir hızla bittiği günümüzde, gerçek aşkı bulmak ve bunu yıllarca korumak pek de kolay olmuyor. Ancak ömür boyu mutlu bir birliktelik yaşayan veya ilişkilerini krizden kurtarmayı başaran pek çok çift de var. Peki, onlar hayatlarının kadınını veya erkeğini mi bulmuşlar, yoksa bildikleri bir şeyler mi var?

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Burçlara Göre Çocuğunuzun Karakteri !

Çocuğunuzun Karakteri

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Tek Gecelik İlişkilerin Sebebi

Cinsellik Türkiye’de öyle bir hal aldı ki… Bir yönde hala prezervatif almaya utananlar, diğer yanda tek gecelik ilişkileri artık bir alışkanlık haline getirenler. Durum böyle olunca uzmanlar da cinselliğin bugün geldiği yeri tartışmaya devam ediyor.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Kıskançlık aşkın göstergesi midir?

 Kıskançlık aşkın göstergesi midir?
 Kıskançlık aşkın göstergesi midir?

Yazının devamını okuyun… »

Devamını Okuyun

- "Cinsel sağlik bilgisi"
top