AMNİOSENTEZ

SİTOGENETİK AMAÇLI AMNİOSENTEZ NEDİR?16-18 gebelik haftaları arasında anne karnına batırılan bir iğne ile rahim içine girilmesi ve amnion sıvı örneğinden yaklaşık olarak 20 mL alınmasından ibarettir. Bu sıvı daha sonra kültür ortamında bırakılarak içindeki bebeğe ait hücrelerin üremesi ve inceleme için yeterli sayıya ulaşması beklenir. Daha sonra hücrelerin kromozomları incelenerek, kromozomların muhtemel sayısal ve yapısal anomalileri saptanır. Kromozom anomalisi saptanması durumunda da aileye durum ayrıntılı olarak bildirilir. Bebeği aldırma ya da aldırmama kararı aileye aittir.AMNİOSENTEZ RİSKLERİ NELERDİR?Düşük riski (% 0.5 oranında olup amniosentezi yapan kişinin deneyimi arttıkça bu risk oranı azalır)Fetusun çok nadir olarak amniosentez iğnesinden zarar görmesiFetusun ya da plasentanın infenksiyon kapması (Oldukça nadir olarak ve sıklıkla amniosentezden sonraki 24 – 72. saatler arasında gelişir)
Erken doğum Sıvı kaçağı (Amniosentez sırasında 1-2 gün sürebilir)Kan uyuşmazlığında izoimmunizasyon artabilir. Bu yüzden amniosentez sırasında kan uyuşmazlığı iğnesi yapılmalıdır.Kramp (Amniosentez esnasında veya sonrasındaki kısa süre içerisinde görülebilir. Görülmesi çok anlamlı değildir.)ALINAN SIVI NE KADAR SÜREDE YERİNE KONUR?Amniotik sıvı bebeğin idrar çıkartması ile oluşur. Amniosentezle alınan sıvı bir kaç saat içerisinde yerine konur. NE ZAMAN AMNİOSENTEZ UYGULANIR?35 yaş ve üstü gebelerde, Daha önce kromozomal bozukluğu olan bebek doğuranlardaÜçlü testte risk saptanması durumunda,Anne ve/veya babada kalıtsal hastalık mevcudiyetinde, Anne ya da baba adayına dengeli translokasyon (karşılıklı parça değişimi) taşıyıcılığı ya da diğer yapısal kromozom kusurlarının olduğunun bilindiği durumlardaTekrarlayan düşüklerde, Yakın akrabalarda kromozomal bozukluk mevcudiyetindeDaha önce NTD’li ( Nöral Tüp Defektli ) bebek doğurma öyküsü ya da anne veya baba adayında NTD varlığında, Rutin veya ayrıntılı ultrasonda bebekte bozukluk saptanması durumunda.AMNİOSENTEZ NASIL YAPILIR?Kadın doğum uzmanı ultrason aracılığıyla fetusu ve plasentayı görür. Fetusun durumuna göre en güvenli yaklaşım noktasını seçip bu bölgede cilt temizlenir. Amniosentez iğnesi denilen ince bir iğne bu noktadan uterusa (rahime) doğru sokulup 20 ml kadar sıvı alınır. Sonra iğne çekilir ve gerekli yara bakımı yapılır. Hekim tekrar ultrason ile fetusun durumunu ve kalp atışlarını kontrol ederek uygulamayı bitirir.
AMNİOSENTEZ SONUÇLARI NE KADAR SÜREDE RAPOR EDİLİR?Test sonucu normal şartlarda en geç 3 hafta içerisinde rapor edilir. Ancak hücrelerin ürememesi (incelenebilecek sayı ve nitelikte hücrelerin olmaması) ya da yavaş üremesi gibi nadir görülen durumlarda rapor edilme süresi uzayabilir.AMNİOSENTEZ SONUÇLARI NE KADAR GÜVENİLİR?Kromozom incelemesinin sonucu ‘normal’ çıkmışsa, incelemenin hatalı olma ihtimali çok çok düşüktür. Sonuç ‘anormal’ olarak gelmişse gerekli görüldüğünde kordosentez gibi bir yöntemle bu sefer bebekten kan örneği alınarak ‘anormal durum’ un doğrulanması gerekebilr. TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER GENETİK KAYNAKLI OLABİLİR Mİ?Yapılan araştırmalar kendiliğinden olan düşüklerin % 50’sinden bir kromozom anomalisinin neden olduğunu göstermiştir. Bir kromozomun eksik veya fazla olması genellikle düşükle sonuçlanmaktadır.Kromozomal yapıdaki bu hatalı durum tesadüfen ortaya çıkabileceği gibi anne ya da babanın kendilerine herhangi bir etkisi olmayan dengeli kromozomal anomaliler taşımalarından da kaynaklanabilir. Bu nedenle iki veya daha fazla düşük öyküsü olan ailelere kromozom analizi, bir sonraki gebelikleri için de prenatal tanı önerilir. KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ (KVB) NEDİR? Koryon villus biyopsisi, bebeğin plasentasından ultrason kontrolü altında ince bir iğneyle 5 mg kadar doku parçasının alınmasıdır. Bu doku parçasının incelenmesi ile bebekte, araştırılan genetik hastalığın var olup olmadığı belirlenebilir.KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ KİMLERE VE NE ZAMAN UYGULANIR? KVB, prenatal tanı yapılması gereken pek çok durumda uygulanır. Özellikle de tek gen hastalıkları adını verdiğimiz, DNA incelemeleri ile geni tespit edilebilmiş ve tanıları konulabilen hastalıklarda tercih edilir. İdeal olarak 9-11. gebelik haftalarında uygulanır. KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ’NİN RİSKLERİ NELERDİR? Enfeksiyon; anne açısından en önemli sorundur. Vajinal yolla gerçekleştirilen koryon villus biyopsilerinde karın bölgesinden girilerek yapılan KVB’ ne göre daha çok karşımıza çıkmaktadır. Leke tarzında kanama da sık görülen diğer komplikasyondur. KVB, ayaktan yapılan bir işlem olmasına rağmen hastalara iki hafta süreyle ağır iş yapmaları ve cinsel ilişkide bulunmaları yasaklanır. Koryon Villus Biyopsisi uygulanmasından sonra düşük meydana gelebilir ancak bunun oranı ile ilgili kesin bilgi vermek güçtür. Anne yaşı ve yeterli örnek alabilmek için yapılan girişim sayısı bu oranları etkiler. Genel olarak deneyimli kişilerce uygulanan Koryon Villus Biyopsisinin yaşa bağlı düşük oranını %1.2 artırdığı kabul edilmektedir. KROMOZOM ANOMALİSİ NEDİR? Genetik yapımızı, hücre çekirdeğinde bulunan 46 kromozom belirler. Bu kromozomlarda yapısal ya da sayısal problemler, kromozom anomalisi ve buna bağlı ağır zeka geriliği, iç organlara ait anomaliler, el-ayak anomalileri, gelişme geriliği gibi bir dizi klinik bulgu ile sonuçlanır. Kromozom anomalileri, prenatal tanı konulan hasta grupları arasında kesin tanı koyma olasılığı en fazla olan gruptur. KORDOSENTEZ NİÇİN UYGULANIR? Kordosentez genellikle gebeliğin 18. haftasından sonra uygulanan bir prenatal tanı yöntemidir. En sık olarak, ailenin geç başvurması, daha önce uygulanan prenatal tanı yöntemlerinin başarısız olması veya şüpheli sonuç elde edilmesi, ultrason muayenesinde anomali saptanması gibi bebeğin kromozom yapısının hızla belirlenmesi gereken durumlarda ve kalıtsal kan hastalıklarında uygulanır.KORDOSENTEZİN RİSKLERİ NELERDİR? Diğer prenatal tanı yöntemlerine göre kordosentez daha ciddi komplikasyonlara yol açar. Anne açısından en önemli problem kanama ve enfeksiyondur. Uygulama sonrası bebekte ise kalp atımlarında yavaşlama, göbek kordonunda zedelenme gibi problemler görülebilir. Alt yapı ve deneyim komplikasyonların ortaya çıkma olasılığını etkiler ancak genel olarak komplikasyonlara bağlı bebeğin kaybı % 4.8 civarındadır. DOWN SENDROMU NEDİR?Down sendromu genetik bir hastalıktır. İnsanların çoğunun vücutlarındaki hücrelerin tamamına yakınında genler 23 çift kromozom (toplam 46 kromozom) üzerinde yer almaktadır. Down sendromlu çocuklarda bu kromozomlardan birine ait fazladan genetik malzeme vardır. Bu 21. kromozomdur. Down sendromlu çocukların çoğunda bu kromozomdan iki yerine üç kopya vardır, yani toplam 47 kromozomları vardır. Down sendromu bu fazla genetik malzeme nedeniyle oluşur. Bilim adamları hala bu fazla malzemeye neyin neden olduğunu ve bunun Down sendromunda görülen problemlere nasıl neden olduğunu öğrenme aşamasındadırlar.Down sendromu insan kromozomları ile ilgili hastalıklar arasında en sık görülenidir. Genelde bebeğin doğumundan kısa bir süre sonra ilk
muayenesi sırasında tanı konur.DOWN SENDROMLU BEBEKLERİN DIŞ GÖRÜNÜŞLERİ NASILDIR? Bu bebekler doğduklarında tipik bir yüz görünümleri vardır. Baş nispeten ufaktır, artkafa yassı görünür, ense kısa ve geniştir. Burun kökü yassılaşmıştır, kulaklar kafada normalden düşük bir seviyede durur ve gözler birbirinden ayrık ve çekik görünür. Dil ağıza göre genellikle çok büyük olduğundan dışarı taşmış gözükür. Ense cildi oldukça gevşek olduğundan ensede genellikle boğumlar vardır. Bu bebeklerin tonusları (vücut gerginliği) düşüktür. Parmaklar kısa ve tombuldur
ve sıklıkla avuç içlerinden
birinde ya da ikisinde simian çizgisi
adı verilen tek bir çizgi vardır. Ellerin
serçe parmakları genellikle içe doğru
kıvrımlıdır. Bunun nedeni bu parmağın
orta falanksının az gelişmiş olmasıdır. DOWN SENDROMLU BEBEKLERDE HANGİ
ORGAN BOZUKLUKLARI GÖRÜLÜR? Down sendromlu bebeklerde en sık
kalp hastalıkları ve sindirim sistemi
hastalıkları görülür. Kalp defektinin
ağır olması bebeğin henüz doğmadan önce
kalp yetmezliği nedeniyle tüm vücudunun
şişmesine neden olabilir (hidrops).
Bazı durumlarda sindirim sistemindeki
defektler tıkanıklıklara neden olur
ve bu durumların acil ameliyatla
giderilmesi gerekebilir.Bu çocuklarda ayrıca troid bozuklukları,
enfeksiyonlara yatkınlık, işitme ve
görme yetersizlikleri de görülebilir.Down sendromlu bebeklerde yenidoğan ya da çocukluk çağında lösemi (kan kanseri) gibi kanserler daha sık gözlenir.Down sendromunun birçok aile için en üzücü özelliği bebek büyüdükçe belirginleşen zeka geriliğidir. Bunun şiddeti bebekler arasında önemli farklılıklar gösterir. Bu bebeklerin erken dönemlerden itibaren özel bazı eğitim programlarına alınması ile başarılı sonuçlar alınabilmektedir. YENİDOĞANDA NASIL TANI KONUR? Klinik bulgularla yenidoğanda Down sendromu tanısı koymak genellikle kolaydır. Ancak kesin tanı kromozom analizi yapılarak konur. Kromozom analizi ayrıca Down sendromu’nun “hafif” şekli olan mozaik durumunun belirlenmesinde de önemlidir. Mozaik kromozom yapısına sahip bebeklerde kromozomların bir kısmı normal yapıda olduklarından sendromun tipik özelliklerinin bir kısmı gözlenmeyebilir ve zeka geriliği de daha hafif olur.DOWN SENDROMLU ÇOÇUK DOĞURMA RİSKİ NEDİR? Bilinen en önemli risk yaşdır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki Down sendromlu çocuk doğurma riski yaşla birlikde artmakta ve bu artış 35 yaşından sonra daha hızlı olmaktadır. Bu yüzden 35 yaş sınır kabul edilir. Daha ileri yaşdaki gebelere 3′lü tarama testi yaptırmadan artan riskden dolayı amniosentez önerilir. SONRAKİ ÇOCUKLARIN DOWN SENDROMLU OLMA RİSKİ NEDİR? Bu sorunun cevabı çocuğun kromozom değişiminin türüne bağlıdır. Çocuk doğduktan sonra tekrar etme riski Trizomi 21′de % 1′in altındadır. Anne ve babanın yaşlarına bağlı değildir.Mozaik formda risk yüksek değildir, fakat istisnalar oluşmaktadır.Translokasyonlar çocukta yeni oluşmuş olabilir, o zaman tekrar etme riski yoktur.Translokasyon bir ebeveyn tarafından genetik olarak aktarıldığında, o zaman tekrar etme riski % 8 ile % 10 arasında değişmektedir.

7619077936047126783 6466168579156571880?l=sagliksitelerim.blogspot AMNİOSENTEZ

Popularity: unranked [?]

Mineraller Ve Mineral Çeşiteri

Mineraller Ve Mineral Çeşiteri Hakkında Bilgiler Aşagıda Yer Almaktadır Lütfen okuyunuz Okumazsanız Mineraller Hakkında Bilgi Öğrenemezsiniz Mineral Çeşitleri Ve Bu Sitede Vitaminler Vitamin Çeşitleri Ve Tüm Vitaminler Yer Almaktadrı. Saygılarla
Mineral nedir, mineral çeşitleri, minerallerin faydaları.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

B6 Vitamin

  • B6 Vitamininin başlıca yararları: Beyin fonksiyonları, protein sindirimi ve hormonların üretimi için gereklidir. Cinsel hormonları dengeler. Depresyona ve Alerjik reaksiyonları karşı etkilidir.
  • Hayvansal ve bitkisel besinlerde düşük miktarda bulunur. Baklagillerde, karaciğerde, ıspanakta, pancar, badem, ceviz, fındıkta bulunur.
  • B6 vitamini eksikliği son derece nadirdir. Eksikliğinde deri ve sindirim sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. Kas güçsüzlüğü ve kaslarda hassasiyet, konsantrasyon güçlüğü, çabuk kızma, bellek zayıflığı, ayaklarda karıncalanma, çarpıntı, kabızlık, mide ağrıları görülür.
  • Vitamin B6 zehirlenme yapabilen ender vitaminlerdendir. Günlük 500 mg a kadar güvenli olabilir ancak günlük 2 gr lık dozla sinir sisteminde geriye dönüşü olmayan bozukluklar ortaya çıkabilmektedir.
  • Günlük Vitamin İhtiyacı: 2 mg.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Şifalı Bitkiler

Şifalı Bitkiler A dan H A kadar Şifalı Bitkiler İsmi Ve Acıklaması Aşagıda YEr Almaktadır Şifalı Bitkiler Bu Sitede YEr Almaktadır.
Acı bakla : Semen Lupini Şeker hastalığına karşı kullanılır.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Cinsellik tercih değil, kimliktir.

Beyinde, her iki göz sinirinin çapraz yaparak oluşturduğu yapının hemen önünde, preoptik bölge bulunur. Preoptik bölgenin her iki beyin yarısına simetrik konumunda yerleşim gösteren birer adet “çekirdek” bulunur. Bu çekirdeklerin orijinal adı: sexually dimorphic nucleus, Türkçe açılımıyla; cinse bağlı iki farklı yapı gösteren çekirdek’dir. Her cins için farklı yapıda olan bu çekirdekler, erkeklerde kadınlara oranla 2 misli büyüktür. Homoseksüel erkeklerde öldükten sonra yapılan beyin çalışmalarında bu çekirdeklerin olması gerekenden daha küçük olduğu görülmüştür.
Anne karnında, cinsel organların gelişim döneminde artan erkeklik hormonu(testosteron) etkisiyle bu iki çekirdek büyüyerek erkek cinsel kimlik özelliğini oluşturmaktadır. Ortamda yeterli testosteron’un olmaması, dişi cinsel kimlik özelliği gelişimine neden olmaktadır. Doğumu takip eden ilk hafta sonrası, dişilerde bulunan çekirdeklerde hücre ölümünün olduğu (apopitosis) ve çekirdek boyutlarının küçüldüğü görülmektedir. Hayvan deneylerinde; çekirdekleri tahrip edilen erkekler, dişilere benzer cinsel davranış özellikleri göstermiştir.
Beyin çalışma özelliklerini sağlayan milyarlarca hücre ve trilyonlarca hücrelerarası yollar; her kişiye benzersiz akıl ve davranış özellikleri kazandırır. Bu nedenle her beyin özeldir, tektir, benzersizdir. Kişiye özel çalışma özellikleri gösteren beynin aynı cins içinde farklı cinsel davranış özelliklerine sahip olması da yadırganmamalıdır.
Cinselliği erkek ağırlığında oluşan kişi, istese bile kadınsı kimlik içine giremez. Tersi de doğrudur.
Toplumsal baskılarla cinsel kimliğini yaşayamadığı ve hatta farkında bile olamadığı için mutsuz yaşam süren insanlar bugün toplumun her kademesinde bulunmaktadır.
Nörolojik bilimler referans alındığında, ana karnında belirlenen cinsel kimlik olgusu tercih ya da sapkınlık olamaz. Farklı cinsel kimlikleri kabul etmek, bilime saygısı olan toplumların özelliğidir.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

AKIL

Hastalıklar, akıldan ileri gelir. Japon Atasözü

Beyni olan her canlı, türüne ait üstün özelliklerini beyinlerinden alır. Başka bir değişle, beyin; türün üstün özelliklerine göre yapılanmıştır. Meşhur kuş beyninin en çok gelişim gösteren bölümü, denge merkezidir. Bu sayede uçma eylemini gerçekleştirebilir. İnsanın en çok gelişim gösteren bölümü ise, beyin ön bölgesidir(prefrontal cortex).
İnsanı diğer canlılardan üstün kılan akıl özelliği, beyin ön bölgesinin çalışmasıyla ortaya çıkar. Milyarlarca beyin hücresi, sayıları trilyonlara varan yollarla birbirlerine bağlanarak oluşturduğu ağ sistemiyle, insan aklına yön verir. Bu sayede insan düşünebilir. Bu nedenle insan özelliğini kazanabilmek için aklı kullanmak gerekir.
10 kolu bulunan ırmağın 100 kolu olsaydı, su baskınına daha dirençli olurdu.
Aynı bahçede bulunan meyve ağaçları arasındaki verimlilik oranı, dal sayısıyla ölçülür.
Bu örneklere benzer biçimde; beyin ön bölgesindeki ağ sisteminin yoğunluğu, aklın kullanım ölçüsünün göstergesidir. Bu bölgede bulunan hücre sayısını arttıramazsınız ancak yaşınız kaç olursa olsun, hücrelerarası bağlantı sayısına etki ederek akıl özelliklerinizi geliştirebilirsiniz.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

AH ŞU KALBİMİZ!

Sağlık yatırımlarında son yıllarda önemli artışlar olduğu görülüyor. İstanbul’dan başlayan hastane zincirleri Anadolu’ya hızla yayılıyor. Bugün Elazığ’da bile bir Alman hastanesinin bulunması o bölgenin insanları için iyi bir alternatif oluşturuyor.
İstanbul’da hemen her mahallede bulunan özel hastanelere işçi, memur ve emeklilerinin sevkleriyle gidebilmeleri; özel dal hastanelerin artışı ve hatta yurt dışından hastaların tedavi amaçlı gelmeleri, sağlık sektörünün geldiği nokta açısından taktir edilecek bir durumdur.
Sağlık sektöründe olmazsa olmaz müşteri portföyünü hastalar oluşturur. Tüm bu yatırımların karlı birer işletmeye dönmesi için hastanın olması gerekir. Ne kadar çok hasta, o kadar çok para! Başka bir biçimde düşünmenin olanağı var mıdır? Hangi özel hastane yatırımcısı ve işletmecisi bu gerçeği yatsıyabilir?
Hastanelerin karlı görülen bölümleri yoğun bakım, cerrahi ve girişimsel işlemlerdir. Her üç bölümünde ortak hastalık organı “kalp”dir. Önce muayene ve laboratuvardan sonra girişimsel işlemlerden (anjio, stend vb.) sonrada açık kalp ameliyatından ve ardından yoğun bakım hizmetlerinden para kazanırsınız. Kalp işi gerçekten çok karlıdır.
Bu nedenle özel hastane reklamlarında kalp, kullanılan bir numaralı araçtır. “Kalbinizi düşünüyoruz, yeni anjio ünitemizde çok daha güçlüyüz, kalp sağlığınızı koruyun hemen gelin bir çekap yapalım”
Son yıllarda tırmanan kalp sağlığını koruma furyasında gıda ürünleri de yerini alımıştır. “Bu yağ kalbinizi korur, bu besin kalp dostudur”
Hatta kimi hastaneler kalbin ne derece önemli olduğunu anlamışlar ve “yakınmanız ne olursa olsun önce bir kalbinize baktıralım” anlayışı geliştirmişlerdir. Baş dönmesi nedeniyle geçerken uğradığınız hastanenin acil polikliniğinden anjio olup çıkarsanız şaşırmayınız.
“Kalbin düşmanları nelerdir” sorusuna bir ilkokul öğrencisi bile kolaylıkla 2 maddelik yanıtı verebilir. Kolesterol ve tansiyon yüksekliği. Gazete, TV, paneller, konuşmalar ve hekimlerin dilinde hep bu iki “düşman” vardır.
Kolesterol kalp damarlarını tıkar, yüksek tansiyon ise bu olaya yardımcı olur. Hekimlerin anlattıkları kısaca budur.
Bu nedenlerle hastalara, bolca kolesterol ve tansiyon düşürücü ilaç yazılır.
Böylece hem hastane hem ilaç firmaları hem eczaneler hemde gıda sektörü “kalp” üstünden para kazanırlar. Bu durum tüm dünyada böyledir.
Gerçekten kolesterol’ün ne olduğuna bakmakta fayda var.
Kolesterol vücudumuzun tüm hücrelerinde, hücre zarı yapısını oluşturan önemli bir moleküldür. Tüm canlılarda bulunur. Kolesterol’ün önemli miktarı vücut tarafından oluşturulur. Çok daha az miktarı besinler yoluyla alınır. Karaciğer, beyin, omurilik ve kan damar yüzeyinde çok daha fazla bulunur. Kolesterol kanda LDL, VLDL ve HDL adı verilen taşıyıcılar tarafından, diğer dokulara ulaştırılmak üzere karaciğer ve ince barsakta yapılarak, taşınır. LDL ve VLDL karaciğerden dokulara, HDL kandan karaciğere kolesterol’ü taşır.
Hücre zarı yapısını oluşturması nedeniyle bazı araştırmacılar kolesterol’ün antioksidan (koruyucu) etkisi olduğunu belirtmişlerdir. Yağda eriyen vitaminlerin (A,D,E,K) kullanımı için kolesterol gereklidir. D vitamini yapılabilmesi için kolesterol olması gerekir. Kortizon, progesteron, östrojen ve testosteron gibi hormonların yapımı için gene kolesterol gerekir.Ayrıca hücre bütünlüğünü ve madde alışverişini sağlayan hücre zarı işlevinde kolesterolün önemli görevi vardır.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

Beslenme ve Hastalıklar

Hastalıkların temelinde yatan neden vücut sisteminde gelişen dengesizliktir. Genetik olarak ana-babadan aldığımız özellikler, bozulan vücut sisteminin hangi bölgeden yakınma yaratacağını belirler.
Vücudumuzun düzenli çalışması için sağlam hücrelere, hormonlara ve yakıta ihtiyacı vardır. Besinler yeni hormonların yapımında, hücre yapısının oluşmasında ve enerji kaynağı olarak önemli ve gereklidirler. Örneğin depresyon, kolay sinirlenme, panik atak, yaygın beden ağrıları, migren, epilepsi gibi durumlarda, beyinde nörotransmiter adı verilen ve hücreler arası iletimi ve dolayısıyla vücudun düzenli çalışmasını sağlayan maddelerin düzeylerinde değişmeler gözlenir. İlaç tedavilerinde nörotransmiterlerin yaptığı işi güçlendiren tedaviler uygulanır.
Nörotransmiterler beyinde, gıdalardan alınan proteinlerin yapısını oluşturan aminoasitler ile yapılır. Dolayısıyla yukarıda adı geçen ve beyin çalışma bozukluğu sonucu oluşan hastalıkların tedavisini kolaylaştırmak için protein ağırlıklı beslenmek gerekir. Et, yumurta, baklagiller önemli protein kaynaklarıdır. Ancak özellikle kadınların kimi durumlarda çukulata-tatlı yeme isteklerinin çok arttığını görürüz. Bu tür besinler ile seratonin adı verilen ve depresyonda önemli olduğu düşünülen bir nörotansmitterin düzeyini arttırdığını ve mutluluk verdiğini gözlemleriz. Geçici olarak sağlanan bu iyilik hali ne yazık ki beyni tedavi edici özelliğinden bahsedilemez. Çünkü şekerlerli gıdaların alınmasından yaklaşık 2 saat sonra gelişen ani kan şekeri düşüklüğü (hipoglisemi) vücudun çalışma sistemini tamamen bozucu bir etkiye sahiptir. Doğada şekerler basit halde bulunmazlar. Doğal olmayan çukolata vb tatlı besinler rafine ürünlerdir. Doğal olmayan her besin gibi onlarda, vücudun binlerce yıllık doğal besinlerle gelişimi ile oluşan çalışma düzeninde yabancı ve zararlıdır. Rafine edilmiş şekerli besinler, makarna, ekmek gibi karbonhidratlı gıdalar hipoglisemi geliştirme riski nedeniyle zararlıdırlar.
Yağlar da proteinler gibi vücudun dengeli çalışması ve hastalıklarla mücadele için gereklidirler. Kolesterol hem yeni hücrelerin oluşmasında hem de hormonların yapımında çok önemlidirler. Hastalıklarla savaşmak için vücut fazla kolesterole ihtiyaç duyar ve bu nedenle karaciğerde kolesterol yapımını arttırır. Kanda kolesterol yüksekliğini bir hastalık gibi görmek ve tedavisi için ilaç vermek önemli bir tıbbi hatadır. Gerekçe olarak kolesterolün kalp damarlarını tıkadığı söylenir. Gerçekte ise kalp damarlarında gelişen tıkaç(atherom plağı) içinde kolesterol oranı sadece %3′tür. Tıkacın %50 den fazla kısmını kalsiyum oluşturur. Bu tıkacın gelişimini önlemek için kulanılan kolesterol düşürücü ilaçların vücuda zararı, kolesterolün damar tıkama özelliğinden çok daha fazladır.
Kolesterol düşürücü ilaçlar karaciğere zararlıdır, kas dokusunu tahrip eder ve dolaylı olarak böbreklere zarar verir, kas ağrılarına neden olur. Kolesterolden fakir diet alındığında vücut kolesterol harcamayı durdurur. Çünkü kolesterol gereklidir. Kolesterol düşüklüğü ile depresyon riski artar, kanser riski artar, cilt kurur, cinsel isteksizlik ve güçsüzlük olur, kemik yapısı bozulur. Kadınlarda östrojen, erkeklerde testosteron hormonları için kolesterol gerekir. Her iki cins için de bu hormonlar bir çok açıdan koruyucu özellikleri vardır. Sonuç olarak kolesterol yüksekliği hekimin anlaması gereken bir beden dilidir. Bir hastalık değildir. Bu nedenlerden dolayı kolesterolden fakir diet verilmesinin yararı değil zararı vardır.
Bin yıllar boyunca doğa da, doğal ortamla beslenerek gelişmiş insan vücudu, hastalıklardan korunma ve tedavi olarak gene doğal yöntemleri kullanmalı ve rafine edilmiş, ek gıdalar eklenmiş, fabrikasyon gıdalardan uzak durmalıdır. Kaynaklar ve diğer yazılar için www.beyindoktoru.com
Dr Güçlü Ildız
Nöroloji Uzmanı Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

“Yaramaz” “Bu çocuk adam olmaz” “Afacan” “Aslında çok zeki , ah bi de ders çalışsa” “Bu çocuğun zeka kapasitesi yaşıtlarının altında, özel eğitim alması gerekir”
Bu cümleler bir zamanlar size, yakınlarınıza ya da bu günlerde çocuklarınıza söylenmiş olabilir. Öğretmenleri veli toplantılarında şikayet eder. Dersi dinlemiyor, vucudu sınıfta ama aklı kimbilir nerelerde, sorumluluğu yok, dağınık, derste arkadaşlarını rahatsız ediyor, derste esniyor-uyukluyor, gözleri yaşarıyor, kıpır kıpır, yerinde duramıyor gibi..
Son yıllarda beyin alanında yapılan teknolojik buluşlar, bu çocukların beyinlerinin ön bölgelerinin çalışmasında hassasiyet olduğunu göstermiştir. Teşhis ise dikkat eksikliği bozukluğu ve dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu.
Bu çocukların beyinlerinin ön bölümleri (frontal) normal çocuklara göre çalışması daha hassastır. Bu bölge beyinde dikkat merkezidir. Çocuk dikkat etmesi gerektiği durumlarda normalde bu bölgenin aktivitesinin artması beklenir ancak dikkat eksikliği olan çocuklarda bu bölgenin aktivitesi azalır. Azalan aktiviteyle çocuk sıkılır, uykusu gelir, esner. Sıkılganlıktan kurtulmak için dikkatini başka yönlere kaydırır. Dikkati sürdürmede önemli bir özellik ise dikkat verilen konu dışında dışarıdan gelen uyarılara beynin kendini kapatmasıdır. Dikkat eksikliği olanlarda diğer uyarılara beyin kendini kapatamaz. O yüzden sesler onlar için rahatsız edici gürültü olur. Bu da dikkatini vermesi gereken faaliyetlerde başarısız olmasına neden olur.
Amerika BD’nde yapılan araştırmalarda dikkat eksikliği görülme oranı 3/8 olarak bulunmuştur. Bu çok ciddi bir rakamdır. Her 8 çocuktan 3’ünde görülmesi önemli eğitim, öğretim ve sosyal sorunun olduğunu göstermektedir. Araştırmaların bir diğer önemli sonucu bu çocukların geleceği ile ilgilidir. Çünki dikkat eksikliği olan her 3 çocuktan 2’sinin erişkin hayatta da bu şikayetlerinin kalıcı olacağı bildirilmektedir. Hatta diğer nörolojik ve psikiyatrik hastalıklara dönüşme olasılığı bulunmaktadır. Sonuç olarak toplumda her 4 kişiden birinde erişkin tip dikkat eksikliği olduğu ortaya çıkmaktadır.
Dikkat eksikliği beyin ön bölgesi duyarlılığının bir özelliğidir. Bu bölge ile ilgili diğer özelliklerin etkilenmesi de dikkat eksikliğine eşlik eder.
Sabır bu bölgenin özelliğidir. Dikkat eksikliği olanlar sabırsız olabilirler. İsteklerinin hemen olmasını isterler. Olmazsa hayal kırıklığına uğrarlar. Tez canlıdırlar. Telaşlıdırlar. Soruna acele çözüm bulup hemen uygulamaya giderler. İyi düşünmeden karar verirler. Acele verilen kararlardan dolayı başarısızlığa uğrarlar. Sabırsız ve tez canlı olmaları nedeniyle kurallara uymayabilirler. Sıra beklemek onlar için çok zordur. Sırada iken itiraz eder, sinirlenirler. Trafik kurallarına uymayabilirler.
Olaylara karşı uygun tepki vermekte zorlanırlar. Aile bireylerine, öğretmene, iş arkadaşlarına ve diğer insanlara uygunsuz sözler söyleyebilirler. İşlerinde mutsuzluk yaşarlar. Bu yüzden sürekli iş değiştirebilirler. Düşünmeden konuştukları için tepkileri şiddetli olabilir.
Birden öfkelenir genellikle çabuk sakinleşirler. Bazen karşı tarafı rencide edici çıkışlarının hep arkasında inatla dururlar. Bu yüzden tartışmalar uzar. Güzel bir akşam yemeği, hafta sonu pikniği ya da bir evlilik bu nedenle son bulabilir. Sonradan suçluluk duyarlar. Zaman zaman bu suçluluk duygusu onlarda akıllarından çıkmayan düşüncelere neden olabilir.
Abartılı konuşabilir, yalan söyleyebilir, çalabilir, gereksiz ve aşırı para harcayabilirler.
Düzensizlik diğer önemli özellikleridir. Odaları, masaları, çantaları, arabaları, tuvalet temizlikleri bu nedenden dolayı nasibini alır. Gecikme diğer özellikleridir. Çünkü uyanma sorunları vardır. Biyolojik saatleri bozuktur. Anneleri ya da eşleri tarafından uyandırılırlar. Sabahları sıklıkla yorgun, bitkin kalkarlar.
Okumayı sevmezler. Çünki okuyabilmek için dikkatli ve sabırlı olmak gerekir. Bu özellik nedeniyle toplum olarak neden az okuduğumuzun cevabı; dikkat eksikliği olabilir.
Dikkat eksikliği olan çocukların anneleri bu konu nedeniyle sıkıntıdadır. “Çocuğum nasıl olurda sorun çıkartırım düşüncesiyle hareket ediyor” diye şikayet ederler. Bu çocuklar uygunsuz hareketlerinden dolayı ‘okulun maskarası’ konumuna gelebilirler. Toplu yapılan faaliyetin bozguncuları olabilirler. ‘eşek şakası’ bu çocuklara göredir.
Zamanı iyi kullanmada sorunları vardır. Başladıkları işi bitirmede gecikirler. Planlı, programlı çalışmada zorlanırlar.
Günlük, sıradan işler onlara göre değildir. Rutini sevmeyip yenilik peşinde olduklarından yeni projeler üretmeye bayılırlar ama o projelerin sonu hiç gelmez ya da yüzlercesinden sadece bir kaçı zorlukla bitebilir. Sıradan uğraşlar yerine heyecan verici olaylar tam onlara göredir. Çünki heyecan ile beyindeki hassasiyet uyarılır ve sıkıntılarından bir süreliğine kurtulmuş olurlar. Uyarılma nedeni vucudun doğal salgısı olan adrenalindir. Örneğin dikkat eksikliği olan çocuklar bilgisayar oyunlarına meraklıdır. Çünki oyun esnasında duydukları heyecan ile salgılanan adrenalin dikkatlerini toplamada yardımcı olur ve dolayısıyla kendilerini iyi hissederler.
Bazen aşırı saldırgan olabilen bu kişiler şiddet yaratarak beyin ön bölgelerini uyarırlar. Bunu istemeden, plansız, düşünmeden yaparlar. Beyin bu şekilde uyarılırken hiperaktivite körüklenir. Bu yüzden birçoklarının şiddete yatkınlıkları vardır. Örnegin çocuklar hayvanlara eziyet etmekten hoşlanabilir.
Diğer bir beyin uyarma yöntemi dert etme, olumsuzluk duygularıdır. Duygusal şiddetin sürekli dertlenip söylenilmesiyle bazı kimyasalların beyinde salınıp uyarması amaçlanır. Örnegin bir ev hanımı; “bıktım sizlerden, canıma tak etti artık, bir gün eve geldiğinizde beni tavanda sallanır görürseniz şaşırmayın, ölümüm sizin yüzünüzden olacak”
Bu tarz olumsuz düşünceler, kızgınlık ve duygusal şiddet sonucu ortaya çıkan adrenalin beyni uyarır ancak immün sistemide baskılar ve vücudun direncini azaltır. Azalan direnç nedeniyle vucut enfeksiyona yatkın hale gelir ve sık hasta olma durumu ortaya çıkabilir. Artan adrenalinin bir süre sonra azalmasıyla yorgunluk hali de gelişir.
Birçoklarının alıngan, karamsar, sinirli ve olumsuz görüşlere yatkınlığı vardır. Yarattıkları şiddete muhattap bulamadıkları zaman bu şiddeti kendilerine çevirirler. Bu nedenle bazen çevreden uzaklaşabilirler.
Bu konu ile ilgili Tek teker Arif olarak tanınan motosiklet cambazı, kendi internet sitesinde bir gazetecinin kendisi hakkındaki sözlerine yerveriyor: Motosiklet benim için sonsuz adrenalin ve rüzgarla çarpışmaktır!” Bu adrenalin zamanla onda vazgeçilmez bir tutkuya dönüşmüştür. Çoğu zamanda sevgiliye tercih edilen asi bir ruh taşımaktadır. Bunun ne demek olduğunu, belleğini sürüşün tahakkümüne ve ipoteğine teslim edenler çok iyi bilir. “Saldırgan Enerji” diyor Arif sürmek eylemine, “Fiziki hastalıklarımın da tedavi merkezi” diye motosikleti adres gösteriyor.
Burada bahsedilen “fiziksel hastalıklarımın da tedavi merkezi sözü” ve bunun adrenalinle ilişkilendirilmesi çok doğru bir tespittir.
Beyin hassasiyetlerini uyaran ve geçici olarak fayda sağlayan, günlük hayatta sıkça kullandığımız maddeler vardır. Çayda bulunan tein maddesi, kahvede kafein, kolada x maddesi, alkolde bulunan etil alkol. Ayrıca esrar, amfetamin vb.. uyuşturucu maddeler beyin hassasiyetini uyarırlar. Bu maddelerin kullanımında verdiği rahatlık hissi, beyin hassasiyeti olan insanları bilmeden bağımlı hale getirebilir. Gerçektende bazı insanları çay, kahve gibi içeceklere aşırı düşkünlüğü vardır. Ayrıca sigara kullanımı beyin hassasiyeti olanlarda çok daha sıklıkla kullanıldığı düşünülebilir. Çünki sigara, içimi sırasında dikkati çok daha iyi topladığı bilinmektedir. Ancak sigara içilmesinden bir süre sonra nikotinin uyarıcı etkisi bitince dikkat çok daha fazla dağılmaktadır. Sigara içenlerde, dikkatin sürekli sağlanması gereken durumlarda sigara içme sürelerinin arttığı bilinmektedir. Ayrıca stresli durumlarda şiddetlenen beyin hassasiyeti nedeniyle gene içme sayı ve süresi artar. Uyarıcı bir madde olan amfetamin, dikkat eksikliği olan çocuklarda ilaç olarak kullanılmaktadır (ritalin, concerta).
Beyin ön bölgesi beynin diğer bölümleriyle ilişki halindedir. Bu bölgede olan hassasiyet beynin diğer bölgelerine de yansıyarak, o bölgelerin çalışmasında anormalliklere yol açacaktır. Sonuçta vucudumuzun kontrol merkezi olan beyin genel olarak etki altında kalacak ve vucudun çalışmasıyla ilgili şikayetlerin oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Beyindeki hassasiyetleri artıran durumlar bedenimizle ilgili yakınmaların ortaya çıkmasına bu nedenle yolaçabilirler. Buna ilk örnek dikkat eksikliği olan çocuğun derste dikkatini vermek istediğinde gözlerinin sulanması ve başının ağrımasıdır. Başağrısı nedeniyle ailesi tarafından doktora götürülen çocuk ayrıntılı incelendiğinde altta yatan nedenin dikkat eksikliği olduğu farkedilecektir. Diğer bir örnek strestir. Çünki stres altında kalan kişinin beyninde var olan hassasiyet belirgin ölçüde artmaktadır. Artan hassasiyet beynin bağlantıları dolayısıyla diğer sistemleri etkilemektedir. Bu nedenle 30 yaşında genç kadın stres ile birden regl dönemi sorunları yaşayabilir. Çünki artan hassasiyet regl görmesini sağlayan ve beyinde yer alan kadınlık hormonları salgılayan bezin (hipofiz) çalışmasını bozmaktadır. Buradan düzensiz salınan hormonlar (FSH ve LH) kadında regl bozukluklarına yolaçmaktadır. Kadın hastalıkları uzmanları bu durumda ilgili hormonların kan tahlilini yaptırarak olayın FSH ve LH hormon düzeyinde azalma olduğunu bulabilmektedirler.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Stres nedeniyle her kadında regl düzensizliği gelişmez. Bunun olabilmesi için önceden beyinde hassasiyetin olması ve bu hassasiyetin stres ile artmış olması gerektiğidir. Üzüntü, sıkıntı, stresin şikayetlere yol açmasının esas nedeni budur. Sağlıklı çalışan, hassasiyeti olmayan beyin, stres ve üzüntü ile bozulmaz.
Bir başka örnek vucut ağrılarıdır. Başağrısı, boyun ağrısı, belağrısı, kol ve bacak ağrıları, gögüs ağrısı. Tüm bu ağrıların ortak noktası kaslardır. Kasları çalıştıran ise beyinden vucuda dağılan sinir sistemidir. Hassasiyeti olan beyin bu kasları dengeli bir biçimde çalıştıramayacağından kaslar kasılı halde kalacak ve sonuçta ağrı ortaya çıkacaktır.
Sinirsel tansiyon diye tabir edilen tansiyon artışlarının nedeni gene beyin hassasiyetleridir. Kan damarları etrafı kaslarla çevrilidir. Vucudun kendiliginden çalışmasını sağlayan sinir sisteminin (otonomik) hassas olan beyin tarafından iyi kontrol edilememesi sonucu damar kaslarında kasılmalar oluşur ve sonucunda tansiyon yükselir.
Beyin hassasiyetiyle birleşen stresin neden olduğu diğer şikayetler mide ağrıları ve hazım şikayetleri, uzun süreli kabızlık (barsak tembelliği) ve nedeni bulunamayan ya da sinirsel olarak tabir edilen diğer şikayetlerdir.
Beyin hassasiyetinin artması ile ortaya çıkan diğer sorunlar: Uzun süreli kulak çınlaması, baş dönmesi, unutkanlık, bayılmalar, sinirlilik ve gerginlik hali, takıntılar, şüphecilik, aşırı duygusallık, sıcak basmaları, el ve ayaklarda yanmalar, uyuşmalar sayılabilir.
Beyin hassasiyeti nedenleri
Özellikle dikkat eksikliği için en önemli nedenin genetik olduğu düşünülmektedir. Bazı kimyasal maddelerin beyinde anormal oranlarda bulunduğu bildirilmiştir.
Doğum zorluğu beyin hassasiyeti gelişimine etkisi olan diğer nedendir. Boyna kordon dolanması, bir alet yardımı ile doğumun gerçekleşmesi, doğumda morarmanın olması, dogum sonu görülen uzamış sarılık durumlarında beyin çalışma özelliği beynin bazı bölgelerinde bozulabilmektedir.
Anne sütü almamak: Anne sütünde yeralan bazı proteinler diğer sütlerde bulunmaz ve beyin gelişimi için gereklidir.
Çocukluk döneminde geçirilen bazı hastalıklar beyin çalışmasını etkileyerek hassasiyet oluşumuna neden olabilirler.
Kafa darbesi: örnegin saatte 50 km hızla giden bir arabanın içinde emniyet kemeri bağlı iken arabanın aniden durması ile vucudumuzda duracaktır. Ancak kafatası içinde etrafında su dolu olan bir kesede yeralan beyin bu ani durmaya hemen tepki veremez ve kendi kafatası içine çarpar. Bu olayın etkisi o an şikayet olarak ortaya çıkmayacak ancak yıllar içinde gelişen hassasiyetin kıvılcımı bu olay ile başlayacaktır. Önemli olsun ya da olmasın alınan her kafa darbesi yıllar sonra bize beyin hassasiyeti olarak geri dönebilir.
Beyni etkileyen ve dışarıdan alınan maddeler: örnegin tüp gazı zehirlenmesi, karbon monoksit zehirlenmeleri vb..
Beyin kan akımının geçici olarak durmasına neden olan durumlar.
Ameliyatlarda alınan narkoz ve kalp ameliyatları sırasında beyin kanlanmasının geçici olarak durdurulması diğer bir neden olabilir.
Tanı ve inceleme yöntemleri
Beyin hassasiyetini gösteren yöntemler teşhis amaçlı kullanılabilirler.
1.İlk ve vazgeçilmez tanı yöntemi muayenedir. Muayenede özellikle beynin çalışma özellikleri ve bunların bozulduğunda ortaya çıkan şikayetlerin saptanması gerekir. Dikkat eksikliği olan kişilerde özellikle beyin ön bölgesi etkilenmiştir. Bu kişilerde dikkat eksikliği, işleri zamanında bitirememe, planlı programlı çalışamama, duygularını ifade etmede zorluk, hayalci olma, sıkılma, motivasyon eksikliği, az ya da fazla konuşma, başkalarının sözünü kesme, acelecilik, hataları tekrar etme, suçluluk duygusu, sınav stresi, doğru karar vermede zorluk, okuma güçlüğü. Bu şikayetler sorulduktan sonra beynin diğer bölümlerinin özellikleride sorgulanmalıdır. Çünki, dikkat eksikliğinde beyin ön bölgesiyle birlikte diğer beyin bölgelerinin hassasiyetleri göz önüne alındığında, 6 farklı dikkat eksikliği grubu olduğu belirtilmiştir.
Beynin diğer bölgeleri etkilendiğinde ortaya çıkan şikayetler: uyku bozuklukları, iştah bozuklukları, vucut enerjisinde azalma, depresyon, cinsel istekte azalma, kokulardan rahatsız olma, hayata olumsuz bakma, panik atak, ağrılar, titremeler, takıntılar, alkol, ilaç vb.. madde kullanımı, bayılmalar, konuşma zorluğu, okuma zorluğu, işitileni anlama zorluğu.
Beyin duyarlılığı ile ilgili incelemelerde normal röntgen, beyin tomografisi ve MR tetkiklerinin bulguları normaldir. Çünki bu tetkikler görülebilen yapısal bozuklukları gösterir. Beyin hassasiyetinde sorun yapısal değil işlevsel yani beyin çalışmasıyla ilgilidir.
2.Beyin haritalama yöntemi (QEEG) Doğrudan beyin çalışması hakkında bilgi verir. Klasik EEG kayıtlamasında olduğu gibi yapılan çekim, daha fazla beceri ve emek gerektirir. Düşük elektrik akımı ile oluşan beyin aktivitesi kaydedilerek bir bilgisayar programı ile analiz edilir. Sonuçlar, programın veribankasında yeralan normal kişilerin analizleriyle karşılaştırılır. Normalden ne kadar sapma olduğu, beynin hangi bölgelerinin çalışmasında hassasiyet gerçekleştiği saptanır. Ayrıca çocuklarda öğrenme zorluğu düzeyi, IQ (zeka testi) ve kafa travması hassasiyet düzeyi rapor edilir. Bulgular tedavi takibi açısından da önemlidir.
3.ABD’nde bir çok eyaletlere yayılan bir psikiyatri klinikler zincirinde SPECT görüntüleme yöntemi ve QEEG rutin hale gelmiştir. SPECT, PET ve fonksiyonel MRI ile bozuklular, beynin kanlanma özellikleri kullanılarak görüntülenir. Çekimden önce verilen kontrast madde beyinde hassas olan bölgelerde birikir. Adı geçen hastalıklarda artmış ya da azalmış beyin çalışma hassasiyetleri gözlenmekte ve tedavi etkinliği takibinde kullanılmaktadır.
Tedavi yöntemleri
1.İlaç tedavisi: Beynin çalışmasına etki eden ilaçlar beyin elektrik akımının artması ya da azalması ile ortaya çıkan beyin hassasiyetlerini düzeltmek için kullanılırlar. İlaçlar, beyin hücrelerinin birbirleri arasında ilişkiyi sağlayan geçiş bölgesinde (sinaps) yer alan kimyasal maddelerin etkilerini değiştirirler. Bu amaçla amfetamin (ritalin, concerta) antidepresan (laroxyl, anafranil, lustral, paxil, cipram, cipralex, faverin, aurorix, efexor, remeron, stablon, tolvon…), antipsikotik (nörodol, risperdal, zyprexa…) anksiyolitik (xanax, ativan, ataraks, dideral…) antimigranöz (relpax, zomig, avamigran…) ilaç grupları kullanılır. İlaçlar doktorun tercihine göre verilir.
2.Nöroterapi: 20 yıl kadar önce ABD’nde başlayan yöntem bugün özellikle batılı ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yaşantımız boyunca elde edilen deneyimler beynin öğrenme gücü ile ilişkilidir. Bu güç beyinden kaynaklanan hastalıkları tedavi etmede kullanılabilir. İlaçların kimyasal olarak gösterdikleri etkiyi nöroterapi öğrenme yoluyla elde etmeye çalışır. Etkilerini ilaçlarda olduğu gibi hücre geçiş bölgelerine değil, direkt artan ya da azalan akım üzerine gösterir.
Öncelikle beyin elektriksel aktivitesi ölçülerek hassasiyet olan bölgeler belirlenir. Bunun için QEEG ile beyin haritası çıkartılır. QEEG sonucu bize beynin hangi bölgelerinde nöroterapi uygulanacağını gösterir. Tesbit edilen bölgelere elektrot bağlanır. Diğer ucu nöroterapi aletine bağlıdır. Alet monitöründe seçilen bölgenin özellikleri kişiye gösterilir. Normalde olması gereken akım özelliği de gösterilir. Akım özellikleri normale yaklaştıkca çıkan ses beyne başarılı olduğu mesajı verir. Seanslarla belirlenen hedefe ulaşılmaya çalışılır. Bir bölge için 4-12 seans uygulanır. Her seans 30 dk. sürer. Bu süre sonunda beyin çalışma özellikleri istenen düzeye getirildiğinde ilgili bölgeye ait şikayetlerde düzelme olduğu görülür. Nöroterapide dışarıdan akım ya da uyaran verilmez.
QEEG rehberliğinde uygulanan nöroterapinin hiçbir yan etkisi yoktur. QEEG olmadan doğrudan uygulanan nöroterapilerde hem başarı şansı azalır hemde yan etkiler görülebilir.
Nöroterapinin etkili olduğu durumlar:
Çocuklar için; dikkat eksikliği, öğrenme zorluğu, sınav stresi (anksiyete), okul başarısını arttırmak için, otistik çocuklar, hafif zeka geriliği
Yetişkinler için; aşırı sinirlilik hali (anksiyete), başağrısı, başdönmesi, unutkanlık, uzun süreli vucut ağrıları, psikiyatrik sorunlar (özellikle ilaç tedavisi ile geçmeyen ya da ilaç kullanmak istenmeyen durumlar için): depresyon, kişilik değişiklikleri, madde bağımlılığı, takıntı hastalığı (OKB), panik atak, fobi ve korkular.
nörolojik sorunlar; migren, sara hastalığı (epilepsi), bunama (alzheimer) ve parkinson hastalığı erken dönemi, hafif felçler, tik bozuklukları, kulak çınlaması, huzursuz bacak sendromu, kronik yorgunluk sendromu.
Sporcular ve sanatçılar için; performans arttırma.
Tomografi ve MR filmlerinde bozukluğu olan hastalarda (felçler, multipl skleroz gibi) nöroterapi yaşam kalitesini arttırmak için kullanılır.
Herhangi bir yakınması olmayan ancak işinde daha iyi performans isteyenler için nöroterapi performans arttırmada kullanılır. Yurt dışında özellikle sporcu ve creative sanatçılar ilgi göstermektedir. Japon işadamları, 2006 dünya şampiyonası öncesi İtalya milli futbol takımı, Amerika BD’nde basketbol oyuncuları ve ingiliz klasik müzik sanatçıları örnek verilebilir.
Nöroterapinin ilaç tedavisinden üstün tarafı, yan etkisinin olmaması, bozuklukları lokal olarak düzeltebilmesi ve ilaç tedavisinden çok daha fazla kalıcı etki yaratmasıdır. Ayrıca ilaçların tedavi edemediği durumlarda da etkili olması nöroterapinin önemli bir üstünlüğüdür.
Uluslararası noroterapi derneğinin internet site adresi www.isnr.org Türkçe nöroterapi sitesi www.noroterapi.com adreslerinden ayrıntılı bilgi ve referanslara ulaşılabilir.
3.Psikoterapi
4.Hipnoz
5.Alternatif tıp: Akupunktur, ayurveda, yoga, magnetik alan tedavisi, biyoenerji
Dr Güçlü ILDIZ

1131842960591630400 4670526644192433378?l=beyindoktoru.blogspot Modern sağlık sorunlarından biri “Dikkat eksikliği” ve beyin duyarlılığı

Popularity: unranked [?]

Aids Virüsü: Lav/Htlv-III

1982 yılı sonundaki bilgiler AİDS’in, cinsel yolla ya da kan trans-füzyonlarıyla geçen bir enfeksiyon hastalığı olduğunu gösteriyordu. Hemofiliklerde kullanılan kan fraksiyonlarının bakteri ve mantarları tu tan süzgeçlerden geçirilerek hazırlandığı düşünülürse, enfeksiyon âmi linin filtrelerden geçebilen çok küçük canlılar yani virüsler olması ge rekiyordu. O güne kadar bilinen virüslerin (cytomegalovirüs, Epstein-Barr virüsü, hepatit virüsü, herpes virüsü) böyle bir hastalık tablosu yaptıkları da bilinmediğine göre, yeni bir virüsün söz konusu olması gerekirdi.

Yazının devamını okuyun… »

Popularity: unranked [?]

İlgili kategoriler



0 yorum:

Yorum Gönder

- "Cinsel sağlik bilgisi"
top